137 gün süren ölüm orucu direnişi sonunda hayata gözlerini kapadığında, 2001 yılıydı ve Canan 18’ini henüz bitirmişti.

Ablası Zehra Kulaksız ile birlikte başlamışlardı ölüm orucu direnişine.

Yaklaşık 2 ay sonra, Zehra’yı da kardeşi Canan’ın yanına uğurlamıştık.

Ölüm orucu direnişi, tüm kulaklar sağır, tüm gözler kör olduğunda, geriye kalan tek eylem biçimidir.

Zindanın dört duvarı arasına sıkıştırılmış bedeninizi, bir tokat gibi, zalimlerin yüzüne çarpmaktır.

Cephanesiz kalan bir devrim savaşçısının son mermisidir.

Gözlerin kör, kulakların sağır olduğunu, kardeşinin ölüme yürümesinden iki gün sonra eve doluşan medya ordusuna şöyle haykırmıştı Zehra: “Biz bugün çıkmadık ortaya. Uzun zamandır buradayız. Ama sizinle ilk kez bugün, şimdi görüşebiliyoruz. Medya, kan kokusunu alınca geldi buraya belki de gönderilmediniz. Bilmiyorum. Bu sadece sizin sorununuz...”

Tahmin etmiş olmalısınız, bu sözleri de yer bulamadı medyada.

Canan ve Zehra’nın babası Ahmet Kulaksız ya da bizim Ahmet Abimiz, varlığı, dirayeti ve insanı utandıran vakur duruşuyla, o günden sonra üç kişi olarak hayata devam etti.

“Ortadoğu Halkları ve Devrim” kurultayında, Grup Yorum üyeleri ile birlikte, Mısırlı, Tunuslu direnişçileri ağırlıyordu en son gördüğümde.

Geçen yıl 12 Mayıs günü, Muğla’da, Batmanlı Kürt genci Şerzan Kurt, sivil ve resmi faşistlerin ortak saldırısında katledilmişti.

Oğlunun ölümünün ardından hastanede bir konuşma yapan Şerzan Kurt’un babası Ömer Kurt, oğlunun sadece barış talebi nedeniyle öldürüldüğünü ifade ederek, “Oğlum mezun olup kalemiyle Anadolu ve Mezopotamya halklarının kardeşliğini yazacaktı, ama olmadı” dedi.

Bu sözlerin sahibi Ömer Kurt, Batman Eğitim - Sen’in başkanlığını da yapmış, hayatını eğitim ve mücadeleye adamış bir güzel abimizdir, tıpkı Ahmet Abi gibi...

Heredot, barış ve savaş arasındaki farkı şöyle tarif eder: “Barış günlerinde evlatlar babalarını toprağa verir, savaş günlerinde babalar evlatlarını...”

Bu yıl, Canan Kulaksız’ı anmak için İzmir’e davet edildim.

Gitmeyi bir onur borcu saydığımdan, seçim çalışmalarına rağmen gitmek istedim.

Fakat devletin geliştirdiği siyasi operasyonlardan dolayı bir türlü başlayamadığımız seçim çalışmalarında bir hayli geç kalmıştık.

Bu yüzden affımı istedim arkadaşlardan.

Grup Yorum ve İdil Kültür Merkezi’ne yapılan operasyonlardan dolayı bu mazeretimi bildirdiğim arkadaşlar, İzmir’e haber verememişler.

Bu durum birçok karışıklığa yol açmış.

Bir de anma gecesinde Şerzan’ı anmak isteyenlerle Canan’ın anısına konser veren Grup Yorum arasında sıkıntılar doğmuş.

Grup Yorum’a reva görülen engelleme çabalarını hiçbir şekilde kabul etmediğimi bildirmek istiyorum.

Bu yapılanları, Şerzan’a ve Canan’a yapılmış en büyük haksızlık olarak görüyorum.

Grup Yorum, bu topraklarda bir müzik grubu olmanın çok ötesinde bir devrimci işlev görmüştür, görmektedir.

Varlığını her daim halk güçlerinin yanında konumlandırmış ve Devrimci tarih hafızamızın sembollerinden birine dönüşmüş kardeşlerimdir.

“Kim ne demiş, nasıl başlamış?” bahsine girmeyi bile yitip giden canlarımıza saygısızlık sayarım.

Halk güçlerinin birbiriyle olan anlaşmazlıklarını nasıl çözecekleri, Devrimci Mücadele tarihimizde çok net olarak bellidir.

Üstelik gün, daha da sıkı kenetlenme günüdür.

Bu meselede sorumsuzca davranan herkes devrimci sorumluluğun gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.

Ben gidebilseydim iki anmayı bir arada yapmak isterdim.

Egemenlerin katlederken ayırmadığı kardeşlerimizi, bizim anarken ayırmaya hakkımız olmadığını anlatmaya çalışırdım.

Kendi adıma, Ahmet Kulaksız ve Ömer Kurt’tan özür diliyorum.