Bitmeyen kadın cinayetlerinin ardından idam cezasının yeniden konuşulmaya başlanması korkunç. Kadını koruyabilmek için hatırlanacak onca sorumluluğu unutan siyasetçinin idamı savunma noktasında popülizmin yeniden zirve yapması toplum adına ne kadar acınılacak bir durum!

Konunun kadın meselesi bağlamında olduğu kadar güncel siyasetin kendine yeni bir istismar ve tehdit alanı açması açısından da önemi var. Hukukun eksiksiz işlemediği, tarafsızlığının tartışıldığı bir rejimde idam kararının uygulanır oluşunun getireceği tehlikeleri düşünmenin tam sırası. Kontrolü siyasi iktidarın eline(insafına) kalmış idam uygulamaları toplumsal gerginliği ne hale getirecektir, tahmin etmek zor değil... Sonuçlarının çok vahim olacağından zerre kadar şüphem yok. Şimdiden ülkenin geleceği için ciddi endişe duyanların tepkisini çekmeli, yoksa gidişata seyirci kalmanın vebali herkes için ağır olacak.

İyi ki Putin var!

Sağ olsun bir dediğimizi iki etmiyor. S- 400 füzeleri için program aynen devam ediyor. İblid'de yapacağını yaptı , ama iş tatlıya bağlandı sonunda.

SU57 uçaklarına hayran kalan Cumhurbaşkanı Erdoğan "Uçuyor mu bu" diye şakadan takıldı. Gazetecilerin merakını gidermek için “Boşuna gelmedik buralara” dedi. Sonra Trump ile de görüştüğünü duyduk. "Dün Putin ile senin kulaklarını çınlattık, onlardan SU57 de alacağız galiba. Sen şu Patriotları bir düşün yine” demiştir herhalde. Artık hangilerini kullanır, hangilerini hangara çekeriz o ayrı bir müzakere konusu. Fırat'ın doğusunda güvenli bölge konusu “taraflar anlaştı” denmesine rağmen yine muallakta kaldı. Sonunda Fırat’ın batısındaki Rus manevrası ABD’nin işini epey kolaylaştırdı. Olan yine bize oldu. Bu kez sınırımıza yığılacak Suriyeli mülteciler sorunu başımızı ağrıtmaya devam edecek.

Babaları işte, çocuklara okul yasak!

Şu Suriyeli mültecilerin kabulü meselesi de insani boyutlarında ziyade pazarlık kozuna dönüşmüş vaziyette. Suriyeli mültecilerin bir rehine olduğunu herkes biliyor. AB ve ABD'ye karşı istediklerimizi alabilmek için kullanılagelen bir koz.

Olan kime oluyor? Mültecilerin perişanlığından tutun toplumsal sürtüşmelerin yarattığı gerginliğe kadar bir yığın sorun dağ gibi yükseliyor. Babaları kapitalizmin can suyu olarak sigortasız ve düşük ücretle çalıştırılan Suriyeli çocukların okullara sokulmadığı bir ülke burası. Türkiye tarihinin en kötü zihniyeti ile yönetiliyor. Umarım bu kötü süreç uzun sürmeden düzlüğe çıkarız.

Kanınız dondu mu?

Benim dondu. Sizin de dondu mu? Kimileri şu nükleer silahlanma konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan gibi düşünüyor olabilir. Milliyetçi huylarımız bazen aynı çizgide buluşuyor diyecekleri kastediyorum. Şaşırmıyorum. Bütün milliyetçilikler aynı kapıya çıkar sonunda. Sende varsa ben de silahlanırım, sen göz koyarsan ben de koyarım diye bir sarmalın içinde döner durursunuz o vakit.

Silahlanmayı değil silahsızlanmayı, savaşmayı değil diyaloğu, saldırıyı değil, müzakereyi ön gören bir dış politikadan uzaklaştıkça bütün milletlerin siyasetçileri bu dünyanın mezar kazıcısıdırlar, halkların başı da belalardan kurtulmaz bir türlü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün itibarıyla bir eşikten daha geçti ve sarsılmakta olan tahtının gevşeyen çivilerini gözden geçirircesine nükleer silahlanma kararından bahsetti. Kanınız dondu mu? Benim dondu. Türkiye, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşmasını 1980'de imzaladı. Türkiye her türlü nükleer infilakı yasaklayan Kapsamlı Nükleer Test Yasağı Anlaşması'na da 1999'da imza attı.

Ne olacak demeyin. Söylenen söz Türkiye için çok önemli. Yapacağından değil, kimse ciddiye almaz deyip boşa alınacak bir çıkış değil bu. Söylem olarak kalsa dahi tehlikeli bir yere sürüklendiğimizin işareti olarak önemli.

Yaz biterken rehavet de bitsin artık

Zaten öyle olacak. Siyaset ısınıyor, ısınacak. Erdoğan'a verilen desteklerde ciddi bir azalma var ve o bunun hesabını yaparak atacak her adımını. Atarken de hepimizi, herkesi gerecek.