Javi Poyes yirmi dört yaşında futbolu bıraktığını açıkladı. Sporting Gijon’da forma giyen oyuncu, futbolun kirli olduğunu ve paraya dayandığını söyleyerek, belki de on yıl daha sürebilecek olan endüstriyel futboldaki kariyerini, bu çarka çomak sokarak 24′ünde bıraktı.

Daha fazla kazanmanın, sürekli kar etmeyi dayatan algının kovanını eşeleyen Poyes, çocukluğundaki futbolun artık olmadığını ve ‘endüstriyel futbolu’ yıkıntılarının, yani ‘gösteri futbolu’nun paketlenip satılmasını, oyundan işe dönüşen futbolun küresel kapitalist sömürünün bir parçası olduğunu vurguluyor aslında.

Fakat kapitalizmin futbolunda sömürü sadece paraya dayalı değil. Günümüz futbolunda yaratıcılık kayboluyor ve bu körelmeyle beraber ‘robotlaşmış’ oyuncularda çoğalıyor. Takımların formalarını değiştirmeniz bunu görmeniz için yeterli. Endüstriyel futbolda ‘kazanmak’tan başka hiçbir çarenin olmadığı vurgusu bu dönüşümde en önemli etkenlerden biri. Buna, sporcunun performansını sürekli (aynı zamanda sınırsız?) artırmaya yönelik bütün çalışmalarını da ekleyebiliriz. Yani, sporun tekno-bürokratik niteliği. Aynı zamanda futbolcular, tekno bürokratik sürecin pratikleriyle beraber bio-iktidarın disipline edici tekniklerinin birer nesnesi konumundalar. Bio-iktidarın sporun ve futbolcuların üzerindeki disiplinci iktidarı… Burada, insan bedenini disipline eden, yeteneklerini optimize eden ve daha verimli hale getirerek ekonomik denetimin bir parçası yapan pratiklerden bahsediyoruz. Tabi tahakkümün olduğu yerde direnişin de olduğunu ekleyelim.

Poyes’in bu davranışı bir tarafıyla da, İnto the Wild (Yabana Doğru) filmini hatırlatıyor. Filmdeki karakter gibi nasıl bir ‘karşı’lık izleyeceğini görelim. Poyes, son maaşını almaması ve kendisine teklif edilen para ve otomobili reddetmesiyle biraz filmdeki karaktere benziyor. Filmde parayı reddeden karakterimiz, doğaya yöneliyor medeniyet tarafından daha fazla zehirlenmemek için… Fakat burada bir noktaya dikkat çekelim: karakterimiz doğada yaşarken bile yaşadığı toplumdan bağımsız hareket etmiyor, bunu fikirlerini kazımasından anlıyoruz. Sistemi ve değerlerini reddediyor, fakat yaşadıklarını ona miras bırakarak… Doğaya yönelen karakterimizin mesela, saati kolunda ve zamanla hala işi var. Kalemi de, çakısı da mevcut ve yazıp çiziyor. Burada vurgulamamız gereken; yönetmenin, filmdeki karakterin yaşadıklarını ve yaptıklarını, anne ile babasının ilişkisindeki sorunlara ve bunun çocuklar üzerindeki etkisine bağlaması. Burada sözde sistemden kaçan birey, aslında sistemden değil, anne babasının ilişkisi ve bu ilişkinin etkilerinden kaçmış oluyor ve bu ilişkiyi üreten kapitalizm, eleştiri düzleminden çıkartılmış oluyor. Anne-baba ve çocukluğa indirgenen bir algıyla artık, meseleyi yönetmen başka bir düzleme kaydırıyor ve bunu üreten kapitalizmi düzlem dışına itiyor.

Bu noktada da, artık Poyes’in açıklamalarında kavramları daha dikkatli kullanması gerekiyor. Medyadaki haberlerde tarih eğitimi aldığı ve “Kapital” ile “Kavgam”ı okuduğuyla ilgili bilgi de eklenmiş. Aynı zamanda, Poyes’in bankaları yakmak üzerinden devam eden ve her şeye karşı olduğunu belirten sözlerine baktığımızda radikal bir sistem karşıtı olduğu öne çıkıyor. Fakat önemli olan şeyin bu isyanın nasıl bir düzlemde olduğu ve hangi kavramlarla ifade edildiği. Bireysel kaçışın iktidara direniş mihengi olabilecek noktaların neyi ifade ettiğini sorgulamamız gerekiyor.