İktidar gerilimi azaltacağına yükseltmeye devam ediyor. Kamuoyu salgın endişesine odaklanmış can derdindeyken, iktidarın salgınla ilgili yaptığı toplantıda bile muhalefet partilerine dönük sert ifadeleri kabul edilebilir değil.

Örneğin muhalefetin elindeki belediyelerin etkili yardımlar yapmasının önünü kesmeye çalışıyor. Diyanet İşleri Başkanı Cuma hutbesinde LGBTİ+ bireyler doğrudan hedef alındı. Üstelik bu, dini referanslara dayandırılarak devletin en tepesinden açık destek alınarak yapıldı. Yine salgın bahanesiyle ısıtılıp yeniden gündeme alınan ceza - infaz düzenlemeleri çok açık adaletsizlikler içerecek şekilde yürürlüğe sokuldu. Devamında meslek örgütlerine, barolara, medyaya dönük suçlayıcı ifadelerin yanı sıra, bariz yasaklar ve cezalar gündeme geldi. Ekonomik kriz konusunda insanların görüşlerini belirtmesi bozgunculuk, bölücülük olarak değerlendirildi. Bunları bütünüyle değerlendirdiğimizde, ülkenin zaten yaşanmakta olan sorunlarının çekilemez düzeyde olduğunu görüyoruz. Yani iktidar, sorunların kaynağı olan kendi yönetim anlayışındaki antidemokratik tercihlerini değiştirmediği, aksine daha da büyütmek istediği niyetinden vazgeçmiş değil. Kısacası iktidar, sorunları ve toplumsal gerilimleri azaltmak yerine, çeşitli argümanlarla yeniden tazelemek ve kendi kontrolünde daha üst düzeye çıkartmak istediğini göstermiştir.

İnsan düşünüyor; tüm dünyada yaşanan ve toplumsal yaşamda çok sarsıcı sonuçları olabilecek bir krizin içinde muhalefetle uğraşmaya zaman ayırıp, ötekileştirme faaliyetine devam etmek hakikaten büyük maharet. İktidar bu konudaki çabasında dozu biraz daha arttırarak kayyum atamalarına devam etti. Yönetememe krizini milliyetçiliği de öne çıkararak despotik yönetim anlayışındaki ısrarcılığına devam etti. Böylece kendi dışındaki tüm siyasi faaliyetleri, hatta hizmet alanlarını bile muhalefete kapatmaya çalıştı. Öyle ki, mülki idare amirlerinin iktidar ve muhalefet partileri arasında yaptıkları ayrıma ek olarak iktidar partisinin il yöneticileri ile toplantılar yaptığına kamuoyu şahit oldu. Bu uygulamalar iktidarın birlik beraberlik söylemlerinin söz düzeyinde bile kalmadığını göstermiş oldu. Kutuplaştırıcı dil, medya ve sosyal medya aracılığıyla yürütülen linç kampanyaları, adeta trollerin elinden çıkıp resmi sözcülerin asıl faaliyeti haline geldi. Televizyon kanallarındaki açık ölüm tehditleri insanın kanını dondurur düzeyde…

İktidarın kutuplaştırıcı, toplumda gerilimi yükseltici bu siyaset tarzının erken seçim için mi olduğu şeklindeki yaygın görüşe katılmak çok akıllıca görünmüyor. Bunun en önemli nedeni yürütmekte zorlandığı mevcut iktidarına karşı muhalefetin ciddi bir zorlaması olmadığını söyleyebiliriz. Açıkçası iktidar başka türlü yönetme becerisini gösteremiyor. Topluma vereceği umut kalmamıştır. Toplumdaki demokratik talepleri karşılamasının imkansızlığı, ülkenin tüm toplumsal sorunlarını çözme becerisini kaybetmiş olması, muhaliflerine baskı yapmak, kitleleri korkutarak yıldırmak ve pasifize etmek iktidarın asıl politikası olmuştur.

İktidarın ülkeyi ateşe atan bu anlayışına rağmen muhalefetin hala ’’nasıl olsa 2023’de halkımız onlara gereken dersi verecek’’ anlayışı tam bir aymazlık örneğidir. Çünkü 3 yıl içinde ülkede daha nasıl bir yıkımlara maruz kalacağımız, hatta muhalefetin çok umut bağlayarak beklediği seçimin olup olmayacağı bile belli değildir. O yüzden tüm muhalefet güçlerinin en geniş şekilde, ülkenin demokratik, hak, hukuk, adalet, eşit yurttaşlık taleplerini toplumun asgari paydası olarak kabul ettiği bir politik duruşla bir araya gelmesinin yol ve yöntemleri bulunmalıdır.

Sonuç olarak, CHP’den İYİ Parti’ye, HDP’den sivil toplum örgütlerine bütünüyle AKP ve MHP bloğunun karşısında yer alan tüm muhalefetin, kutuplaşmayı arttırıcı söz ve davranışlara kapılmadan, gereksiz ve yersiz ağız dalaşlarına girmeden muazzam toplumsal desteği hesaba katarak iktidarın zayıflığını ve yönetemezliğini ortaya çıkarıcı, sağlıklı, kararlı ve dirayetli bir politik üsluba ve mücadele anlayışına ihtiyaç vardır. Tüm muhalefet güçlerinin işte bu birleştirici mücadele anlayışı ülkede yıllardır arzu edilen barışın teminatı olacaktır.