Bu hafta gösterime giren 4 yabancı filmden 3’ü hakkında neler yazılmış konuşulmuş bir bakalım…

YOLDA (ON THE ROAD)

Jack Kerouac’ın 1957’de yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanan 2012 yapımı film Walter Salles tarafından yönetildi.

Garrett Hedlund, Kristen Stewart, Kirsten Dunst, Viggo Mortensen, Amy Adams, Steve Buscemi’nin paylaştığı başrollerle şekil kazanan filmin kalabalık yapımcı kadrosunda Francis Ford Coppola ve Gus Van Sant gibi ağır isimler yer alıyor.

Beat kuşağından Jack Kerouac’ın aynı kuşaktan arkadaşları Neal Cassady, William S. Burroughs, ve Allen Ginsberg ile 1940’ların sonunda çıktıkları uzun bir ABD yolculuğundan yararlanarak yazdığı ‘Yolda’ romanının beyaz perdeye yansıtılabilmesi için yaklaşık 25 milyon dolar harcandı.

Toronto ve Cannes Film Festivallerinde prömiyeri yapılan ‘Yolda’ Türkiye’de ilk olarak İstanbul Bağımsız Filmler Festivali İF’te izleyiciyle buluştu.

Kitabın yayınlandığı 1957 yılından bugüne defalarca yapımına girişilmiş olan film 55 yıl sonra perdeye gelebildi.

Yazar Kerouac’ın film için Marlon Brando’ya rol teklif etmesinden kitabın haklarının ücreti konusunda yaşanan anlaşmazlıklara kadar yaşanan olaylara filmin nihai yapımcısı Coppola 1979’da yayın haklarını alarak dâhil olmuş.

Fakat ne Coppola ne ne anlaştığı yazarlar ne de oğlu Roman Coppola kitabın adaptasyonuna temel olacak senaryoyu yıllarca uğraşmalarına rağmen oluşturamamış.

Francis F. Coppola açıkça kitabın senaryolaştırılmasının altından kalkamadıklarını söylemekten de çekinmemiş.

Coppola en nihayetinde The Motorcycle Diaries’ın (2005) yönetmeni Walter Salles ve bu filmle ilk Porto Rikolu Oscar adaylığı kazanmış senarist unvanına ulaşan Jose Rivera ile anlaştı.

Bir ölümün ardından yaşayan bağlantılarından da kurtulmak isteyen 3 arkadaşın uzun yolculuğuna odaklanan filmde performans ve görünümüyle yeni Brad Pitt olduğu söylenen Garrett Hedlund’u ‘Dean Moriarty’ rolünde izleyeceğiz. Eleştirmenlere göre filmin ilk bakışta göze çarpan özelliği de genç Hendlund’un oyunculuğu.

‘Yolda’, İF’te kaçıranlar için yeni bir fırsat olabilir.

7 PSİKOPAT (7 PSYCHOPATHS)

Haftanın bir başka İF girişli yapımı 7 Psikopat Hollywood sinemasını şiddet, uydurma cinsel hassasiyetler ve anlatı tekniği açısından yerden yere vuran önemli bağımsız çalışmalardan biri.

İF boyunca yerli eleştirmenler tarafından ‘Yolda’ ile birlikte izlenmesi gerekenler listesine yerleştirilen bu İngiliz yapımı Colin Farrell, Sam Rockwell, Woody Harrelson ve Christopher Walken.gibi oyuncuları bir araya getiriyor.

Başroldeki Farrel ile yönetmen Martin McDonagh’ın ‘In Bruges’ (2008) filminden sonra ikinci işbirliği olan 7 Psikopat kaliteli bir kara komedi. Tarantino şiddetine göndermeler yapan film yönetmeni eleştirirken Tarantino tarzının kopyalanabileceğini de kanıtlıyor.

Eşcinsellere ‘gay’ diyen filmlerle onlar için kaba ifadeler kullanan filmlerin sözde farkının eleştirisinden filmi izlemiş biri olarak hatırlayabildiğim kadarıyla filmsel mantıkla dalga geçmeye ve hikaye üretiminin sığlığına kadar uzanan iğneleyici anlatımı ve çekimleriyle 7 Psikopat’ı izleyenler pişman olmayacaklar diye düşünüyorum.

HAYAT AVCISI (THE IMPOSTER)

1994’de 13 yaşındayken kaybolan Nicholas Barclay adlı çocuğun gerçek, ürkütücü ve tuhaf öyküsünden yola çıkarak Frédéric Bourdin adında tuhaf bir adamın akıl almaz eylemlerini anlatan Hayat Avcısı bir süredir merakla beklenen yapımlardan biri.

1997’den beri mütemadiyen ABD ve Avrupa’daki çeşitli ülkelerde kaybolan çocukları canlandırarak ailelerinin karşısına çıkan ve onların çocukları olduğunu iddia eden, kendisiyle iletişim kurabilenlere göre yetim bir çocuğu canlandırmaktan zevk alan Bourdin, CIA, FBI ve Avrupa polisinin, mahkemelerinin ve tabii cezaevlerinin en garip vakalarından biri olarak şimdiden tarihe geçti.

Bourdin ve hikâye hakkında daha fazla detaya girmeden anlatılanlar bile uzun süredir tartışılan Bourdin’in ve kayıp çocuk Barclay’ın hikâyesini izlenir kılıyor.

Televizyon ve belgesel yapımlarıyla tanınan Bart Layton’un ilk vizyon filmi olan Hayat Avcısı hikayesiyle Sundance Festivali’nin en göze çarpan filmlerinden biri olarak değerlendirildi. Biyografik-belgesel türü anlatımıyla birçok festivalde çok sayıda izleyiciyle buluşan yapım pek çok ödül ve adaylık kazandı.

İngiltere Bağımsız Filmler Festivali’nde 6 ödüle aday gösterilen Hayat Avcısı, BAFTA’da aday gösterildiği iki ödülden birine ulaşmayı başardı. Akademi ödüllerinde ise en iyi belgesel Oskarı için aday gösterildi.

Türkiye’de de ciddi bir merak oluşturan yapım haftanın en favori filmlerinden biri.

Herkese iyi seyirler.