Başbakan, 30 Mart yerel seçim sonrası balkon konuşmasından haykırıyor: “Suriye ile savaş halindeyiz”.

Meclisin böyle bir karar almasına gerek yok ki. Başbakan almış ve söylüyorsa yeterlidir.

Ayrıca doğru da söylüyor. Savaşmak için bir de meclisten karar çıkartıp el aleme mi duyuracaktık. Zaten bu hukuk da usulü de her zaman ayağına bağ olmamış mıydı? Bir de kalkıp BM kurucu antlaşmasının 51.md.sinin kuvvet kullanım koşullarını mı arayacaktı? Savaş dediğin, kardeş dediğin kişi ile öbür gün hasımlıktır. Kime ne? Bu tür aile içi meseleleri kalkıp uluslararası hukuk normlarında aramanın kendisi zırvalıktır zaten!

Uluslararası zeminde bu zırva hukuk yüzünden her tür saldırı ve yalnızlaştırmaya açık hale gelmek ise dış güçlerin oyunudur zaten.

2011 yılında bu köşede bu hukuk dışı zırvalıklara dikkat çeken “Hükümetin Hukuk Opürtünizmi” ( www.taraf.com.tr/haber-yazdir-86168.html ) başlıklı yazıyla sanırım ben de bu oyuna alet oldum.

Benim gibiler dış basında Türkiye’nin Suriye’deki iç silahlı gruplara yardım ettiğine dair haberlere Türkiye’nin sessizliğine şaşırmış olsa gerek ki onlar da felaket tellalcısı olmuşlardı.

Türkiye’nin insancıl hukukun gerektirdiği yükümlülüklerle Suriye’ye yönelik yaptırımlara yönelmesi yerine doğrudan bir hükümeti alaşağı etmek için o ülkedeki silahlı gruplara -ki çoğu o ülkeye Türkiye üzerinden giren cihatcılar- yardım ediyor olmasını vurgulamış olmak gerçekten abesle iştigalmiş! Esed ve rejimi nasıl insanlık suçu işliyorsa elbette ki cihatcılar da kelle kesip, halkın mallarına el koyacaklardı! Karşılıklı birbirlerine hayat veren bu mekanizmayı sorgulamış olmak gerçekten utanç verici. Hele ki Türkiye’nin kelle avcılarına desteğini sorgulamak ise tamamen vatan hainliğiydi!

Yine ortalığa saçılan, bildiğim kadarıyla montaj olarak dahi yalanlanmayan ses kayıtlarında Suriye’ye gönderilen 2000 tırla yetinilmemiş, karşı kontra eylem planlarına yönelinmiş!

Aynen 6-7 Eylül 1955 olayları öncesinde Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atılması provakosyonu gibi aynen Maraş’ta Alevilere katliam ve tehciri planlamak için camiye bomba atıldığı yalanını, yaymak gibi, aynı biçimde Süleyman Şah Türbesine saldırı planlayıp hatta onla yetinilmeyip 4 adam gönderip Türkiye’ye 8 füze attırarak Suriye’ye bomba yağdırmak ya da işgale kalkışmak gibi. Evet anlaşıyor ki devletin refleksi çok iyi kavranmış ve çok iyi birer devlet adamı olunmuş!

Bunları deşifre edenler ile “hukuk içinde” mücadele edileceği müjdesi ise ne kadar allanıp, pullanıp yorumlansa azdır!

SEÇİM SONUÇLARINA DAİR İSE:

Ak Parti’nin YSK ile beraber ortak girdiği bu son yerel seçimde aldığı oylar çoğunun aksine beni şaşırtmamıştır. YSK ortaklığını çıkardığımızda dahi Ak Parti’ye verilen oy oranı yine de diğer partilerden oldukça yüksektir. Her ne kadar son genel seçimlerden aldığı oy oranın 5 puan altına gerilemişse de bunun yapılan açıklama ve yorumlardan AK Parti için hiçbir uyarı mesajı taşımayacağı da anlaşılmaktadır. Önceki yazılarda belirttiğim üzere muhafazakar İslamcı seçmen için Ak Parti’yi, Türkçülük ve 1930’lar laikçiliği üzerinden politika yapan ve hiçbir gelecek önermesi bulunmayan CHP/MHP muhalefet koalisyonun statükoculuğuna tercih etmesi neden şaşırtıcı olsun ki? Keza merkez muhafazakar sağda örgütlenecek iddialı yeni parti olmadığı sürece.

Balkon konuşması ve ona göre derinleştirilerek şekillendirilen destek yorumlara bakıldığında; Suriye politikası ve son üç ay içindeki hukuksal meşruluk problemleri fazla dert edilmediği görülüyor.

Avrupa Konseyi, AB ve BM’den gelecek uyarılar da. Aksine hukuki ve siyasal kaosun daha da derinleştirileceği anlaşılıyor.

CHP/MHP MUHALEFET KOALİSYONU İSE;

Bilindiği üzere bu koalisyon ortaklarının,1930’lardan ne ayrılmaya ne de o dondurulmuş hallerinden çözülmeye hiç niyetleri yok!

CHP beklendiği üzere seçim öncesi başladığı lider değiştirme projesine biraz daha kilitlenerek zaten pek ilgisini çekmediği barış süreci ve diğer kadim sorunlarından biraz daha uzaklaşacak görünüyor.2009 yerel seçimlerinden Kılıçdaroğlu’ndan 3 puan fazla alarak CHP liderliği için barajı geçen Sarıgül ise sanırım bu seçimin tek kazananı. Zaten ihraç edildiği partiye yalvar yakar getirilmiş bir kişiye CHP’nin kazanacağı kesin olan üç İstanbul ilçesini baştan bahşedilmesi Sarıgül’e yeterince moral olmamış mıdır? Sarıgül için şimdi sıra CHP Genel Merkez koltuğu. Sarıgül bu özlemini ihracından sonra ilk CHP Genel Merkezi ziyaretinde kameraya yansıtmaktan çekinmemişti. Kılıçdaroğlu, Sarıgül’ü karşılarken O’nun gözünün sürekli arkasındaki koltuğuna kilitlenmiş olması bir göz dalgınlığından çok daha fazla şeyi ifade ediyordu.

SONUÇ OLARAK

Son Türkiye yerel seçimleri bir kez daha göstermiştir ki; Ankara patentli partiler Türkiye toplumunun özlem ve hukukuna cevap vermekten ve toplumsal dönüşüm ve demokratik toplumu gerçekleştirmekten çok kendi klasik gündemleri ile meşgul olacaklardır.

BDP’nin yeni il ve ilçelerle kazandığı bu son seçim, sonrasında toplumsal dönüşümü yerel yönetimlerden başlatarak demokratik bir gelecek örme potansiyeli belki Türkiye geneli için hem bir şans hem de bir örnek olur.

Ne yazık ki benzer ülkü ile kurulan HDP kamuoyu tarafından yeterince anlaşılmamıştır. Fakat Türkiye’nin kuzey ve batı illerindeki ırkçı saldırılarla engellenmeye çalışılması merkezi devlet tarafından fazlasıyla anlaşıldığını göstermektedir! Çünkü devlet, kendisini demokratikleştirecek ve hukukileştirecek toplumun önündeki engellerinin kaldırılacağı riski ile karşı karşıya kaldığını herkesten önce görmüştür. Çünkü devlet çok iyi biliyor ki; hukukileşmediği yerde demokratik toplum onu demokratikleştirip aslına döndürecektir. Türkiye’nin önündeki bana göre tek heyecan verici tercih de budur.