Son bir asırdır inkardan karartmaya, ırkçılıktan saldırganlığa her şey o kadar normalize edildi ki haliyle birçok zatı muhteremin çıkışları da pek yadırganmaz, sorgulanmaz oldu.

Bir soykırım düşünün; onu gerçekleştirmek için çıkarılan tüm yasal mevzuat, uygulamalar ve zihniyeti ile devam ededursun! İnkarına da ‘tarihi gerçekliğimiz’ densin!

1937-38’de Dersim’de olan biten ve halen sürdürülen kültürel soykırım hakkında çokça yazıldı ve konuşuldu. İnsanlardan en asgari beklenti ise bir an olsun kurbanların yaşadıklarını anlamaya çabalamasıdır. Yusuf Halaçoğlu gibi birçok devlet tarihçisi, siyasetçisi veya bilimum şey ise; varlıklarını kutsal devlete borçlu olduklarını düşündükleri için olsa gerek, bir utanç müzesinde yer alabilecek inkar ve/veya ırkçılık örneklerine devam etmekte hiçbir sakınca görmüyorlar!

Keza Halaçoğlu son pratiğini de MHP Grup Başkanvekili olarak geçenlerde (08/05/2014) TBMM Genel Kurulu'nda HDP'nin 4 Mayıs 1937 tarihinde Bakanlar Kurulu’nca alınan Dersim’e operasyon yani “Dersim Katliamı“ ile ilgili araştırma önergesinde gösterdi.

Ne zaman Dersim ve/veya Ermeni meselesi tarihi gerçekliğinde ele alınmaya çalışılsa; adeta tüm varlığını gerçeği inkar, karartma ve mağduru hedef haline getirme üzerine kurgulamış bu mutena politikacımız Halaçoğlu yerinde duramaz kendini sahneye atıverir.

Bu zatı muhterem, Dersim'de oluşan feodal yapıdan dolayı devlet otoritesinin kazanılamadığını, bu nedenle Anadolu'dan buraya eşkıya grupların geldiğini ve yağmalara katıldıklarını, bölgede asayişin kalmadığını söyledi.

1937 yılında Dersim'de bir karakolun basılması ve 33 askerin şehit edilmesinin olayların başlangıcını teşkil ettiğini savunan Halaçoğlu, "TBMM de olaylara karşı harekat emri verdi. Harekat sırasında bazı uygunsuz davranışlar olduğu bilinmektedir. Ancak devlete başkaldıran bir görüntü var. Olaylar, devlet güvenliğini sağlama çabasıdır." dedi.

Bu konuyu Meclis'in değil üniversitelerin, tarih kurumlarının araştırmasının uygun olacağını söyleyen Halaçoğlu konuşmasında 'Dersimli' değil 'Dersime'e gelen eşkıyalar' ifadesini kullandığını söyledi.

Halaçoğlu, "Rus belgelerini gördünüz mü? Seyit Rıza onlarla işbirliği yapmıştı. Ayrıca Fransa ve İtalya'daki belgeleri de inceleyin. Ölenlerin sayısı 5 bin civarında. Ancak çatışırsanız ya ölür ya öldürürsünüz" dedi.

( Kaynak: http://www. sondakika. com/haber/haber-dersim-tartismasi-meclis-genel-kurulu-nu-gerdi-6003422/  )

Görüldüğü üzere; her zamanki gibi üç beş cümleye sıkıştırılmış inkar, karartma ve mağduru hedef yapma refleksini bir kez daha sergilemiş oldu. Halaçoğlu, 1915 ve 1930’lar ittihatçı hattına öyle sadıkça bağlıdır ki ne kadar övünse yeridir. Öyle ki kendisini bugüne formatlayan günün ittihatçı/kemalistleri dahi belki de onun indinde vatan hainidir! Mesela 3 yıl önce 1937-38’de Dersim’de öldürülenleri toplamda 13.000 kişi (ki hepsi silahsız kadın, çocuk, yaşlı, genç ve çatışma yaşanmadan öldürülmüş) olarak açıklamış genelkurmay yetkilileri dahi bu gruba girmiş olabilir. Çünkü; Halaçoğlu yukarıda aktarıldığı üzere bu gerçek sayının çok altında açıklanan genelkurmay resmi rakamlarına (hatırlanacağı üzere Başbakan 22/11/2011 tarihinde bu sayıyı 50.000 olarak dillendirilmişti) dahi tahammül edememiş. Aynen Ermeni soykırımında yaptığı gibi katledilen insan sayısını ters yüz ettiği belgelerle yarıştırmaya girişmiştir. Fakat bu sefer Türk kaynaklarına değil Fransız, İtalyan ve Rus belgelerine dayanarak konuşma yaptığı görülüyor. Baktı olmadı. Kalkar bu kez de Dersimlileri, Rusların, Fransızların ya da İtalyanların katlettiğini söylerse şaşmamak lazım! Sonuçta resmi tarih denilen şey, operasyonel bir algı yönetimi değil midir?

Ya hukuk? O da tarih gibi “devlet“ çıkarlarına uygun biçimde eğilip bükülebilen bürokratik basit bir mevzuat olarak görülmüyor mu? TC. Bakanlar Kurulu’nun 4 Mayıs 1937 askeri hareketinden (soykırımından) yaklaşık 1.5 yıl önce 25 Aralık 1935’te çıkarılan, Dersim coğrafyasını adı ile birlikte yok eden 38 maddelik 2884 sayılı “Tunceli Vilayeti'nin İdaresi Hakkında Kanun”, kısa adıyla “Tunceli kanunu”, diğer adıyla “soykırım kanunu” da büyük olasılıkla Rusların işi olsa gerek. Hatta bu Ruslar öyle vahşiler ki Dersimlileri insan olarak görmediklerinden onlara temel ceza hukuk ilkelerini dahi uygulamayı gerek görmemişler. Yasaların geriye yürümezliği, sanıklara iddianamenin okunması ve savunmasını yapacak makul sürenin verilmesi ya da sanıklara temyiz hakkının tanınması, Türkçe bilmeyene tercüman görevlendirilmesi gibi şeyleri Rusların kalkıp medeniyet götüreceği insanlara uygulayacak hali yok ya? Sonuçta Dersim halkı ölüm, sürgün, gasp gibi “medeniyetin“ en bulunmaz nimetlerinden ziyadesiyle faydalandırılmış değil midir?

DERSİM’DE DEVAM ETTİRİLEN KÜLTÜREL SOYKIRIM

Şu “Ruslar“ , Dersim’de medeniyeti/fiziki soykırımı tüm açıklığıyla gerçekleştirirken bugün aynı şeffaflığı kültürel soykırım uygulamalarında da göstermekteler. Mesela anadilde eğitim vermeyerek Kırmançkinin (Zazakinin) kaybolmasını sağlayarak, Kızılbaş inancının kutsal kabul ettiği ziyaretler, dağlar,ırmaklar üzerine barajlar yapıp kutsal mekanları sular altında bırakıp, zorunlu din dersleri ile de asimilasyona tam hız devam ederek!

Bu yeter mi, elbette ki yetmez. Genç kuşakların tüm bunlara rağmen kayıp benliğine ulaşma riski yok mudur? Elbette vardır. Her medeni ülkede yapıldığı üzere bu hedef kitleye uyuşturucuya ulaşımı kolaylaştırdın mı medeniyet tamamlanmış olur. Bunun önlenmesi için adli ve idari birimlere yapılan tüm çağrılar nasıl ki bugüne kadar yapıldığı üzere duymazdan gelindiyse aynı tutuma devam edilir. Hatta hedef seçilen madde bağımlısı bir grup gencin geçen yıl ki gibi bu durumu protesto eden yürüyüşlerinin, bir daha tekrarlanmaması için gerekli önlemlere şimdiden girişmek lazımdır. Sonuçta medeniyet dediğin şey öyle kolay götürülmüyor, değil mi?

***

Son olarak ise; Danıştay’ın yıl dönümü vesilesiyle Cumhurbaşkanı aday adayları arasında yaşanan gerginlikte, gerginliğin tarafları çok değil, daha şurda 5 ay öncesinde kol kola ergenekon müttefikliğinde buluşmadılar mı? Hatta bu birliktelikle hukuku montaj sanayi çöplüğüne teslim edip, rapor hazırladıkları bile vakidir. Belki bu birliktelikleri çok uzun sürmeyecek ama ülkeyi bir hukuk ve ilke çöplüğüne dönüştürdükleri kesindir!