Siyaset, kuracağın kısa, net, geniş kitleler tarafından hemen anlaşılır ve seni alternatiflerin içinde en üste taşıyacak cümleyi kurmaktır: Sınır Namustur!

İki kelimeden oluşan kısa, net ve de anlaşılır bu cümle bize Türkiye siyasetinin odaklandığı noktayı çarpıcı bir şekilde özetlemektedir. Göçmenler konusunda bir siyaseti olmayan ülke Türkiye. Aslında göçmenler konusunda bir siyasetinin olmamasını Türkiye bütünlüğü içinde anlamak hiç de zor değil. Türkiye’deki siyasi sistem sorunları çözmek için değil, sorunlar ile kavga/kargaşa içinde yol almayı siyaset biliyor. Doğal afet olan yangın ve depremlerde bile bunu gördük. Kuru bir hamaset ile kurulan cümleler dışında sorunun çözümü için pratik bir adım atan yok.

Türkiye’nin Kıbrıs sorununun çözümü çözümsüzlük!

Türkiye’nin Kürt sorununun çözümü çözümsüzlük!

Türkiye’nin Alevi sorununun çözümü çözümsüzlük!

Türkiye Cumhuriyeti’nin karakteri bu çözümsüzlükler üzerine kuruludur. Böyle olunca göçmen sorunu konusunda da aynı yere vardık. Çünkü siyasetin odağındaki egemen siyaset eril, militer ve cinsiyetçidir. Erkek egemen dilin en kirli/çirkin hallerini Türkiye siyaseti içinde bulmak mümkündür. ‘Hudut namustur’ ifadesi aslında kapitalizm ile daha da net çizgileri çizilen mülkiyet kavramının ırk kavramına yedirilerek geniş kitleler üzerinde egemenlik kurmak için başvurulan cinsiyetçi/eril bir söylemdir. Hududun namus olarak pazarlanması erkek aklının kadın bedeni üzerinde kendisini tek hakim olarak görmesinin en çarpıcı ifadesidir.

Biz Kürtler Sivas’ın ötesinde başlayan ve 20’şer kilometre aralıklar ile bölük komutanlıklarının nizamiye kapılarından, Kürdistan’ın dağ başlarında, ‘hudut’ boylarında biliriz iki kelimelik bu cümleyi. Hatta TBMM’de şimdi bile yılda bir Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalara yapılacak saldırılar için verilen tezkerelerde biliriz hududun nasıl bir namus olduğunu. Bugün için bu iki kelimelik cümle Afganlara karşı kuruluyor.

Suriye savaşındaki belirleyici rolünü hiç görmeden, ‘biz 3,5 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapıyoruz’ diyenler bu kez de ‘bizim onlar ile bir sorunumuz yok, inanç olarak da birbirimize yakınız’ dedikleri Taliban’dan kaçan yüzbinler için çözümsüzlükte ısrar politikalarına devam ediyorlar. HDP’yi bir tarafa koyuyorum, Türkiye’de muhalefet çizgisinde olan partilerin de bir göçmen politikaları yok. Ana muhalefet CHP ‘hudut namustur’ nakaratı ile günü kurtardığına bakıyor, irili ufaklı diğer ortaklarının da bundan bir farkları yok.

Hamaset diline saplanıp kalmanın tek bir nedeni var, o da sorunlara çözümler geliştirememektir. Sorunlara çözümler geliştirememenin nedeni de Türkiye Cumhuriyeti devletinin; “En iyi çözüm çözümsüzlüktür!” şiarındaki ortaklıklarıdır. Böyle doldukları için geniş kesimlere birlikte, ortak, eşit ve özgür bir toplum/yaşam ideali sunamıyorlar.

“Gençlik gelecektir” hamasetinde ortaklaşanlar, gençliğin % 70’nin umudunun Türkiye’yi terk ederek bir Avrupa ülkesine kapağı atmak olduğunu görmüyorlar mı? Olası bir İstanbul depremine karşı konutların %60’nın kum torbaları gibi yığılacağını bilmiyorlar mı? Derelere HES’leri kurarsan bir gün gelir senden hesabını sorar, bunu bilmiyorlar mı? Kürtlerin, Alevilerin, Ermenilerin ‘yarın bana bir şey olacak mı?’ tedirginliğinden hayatlarının cehenneme döndüğünü bilmiyorlar mı? Kadınların sokaklarda her an bir erkeğin saldırısına uğrarım, öldürülürüm tedirginliği ile saklana saklana yürüdüklerini bilmiyorlar mı?

Biliyorlar elbette. Ancak Türkiye’de siyasetin sorunlara çözüm değil, hamasette yarış olduğunu daha iyi biliyorlar. Türkiye’deki milyonlar da onların bu hamasetlerini çok iyi biliyorlar. Onun içindir ki Türkiye’de kararsızların oranı 3. büyük parti, zaman zaman da 2. büyük partiye çıkıyor.

Türkiye bir değişimin eşiğinde; Ne ‘Milli ve Yerli’lerin, ne de ‘Mustafa Kemal’in askerleriyiz!’ diyenlerin Türkiye toplumuna sunacakları pozitif bir gündemleri/idealleri kalmadı. ‘Devrim yakındır!’ da demiyeceğim elbette. Ancak milyonlar artık kuru hamaset söylemleri ile yol alınamayacağını çok iyi biliyor. Onun içindir ki bu militer/eril cinsiyetçi yapılara karşı 7 Haziran 2015’de HDP ile duvarları yıkmaya başladılar. Bu milyonlar hudutların namus değil, egemenler arası mülkiyet kavgası olduğunu çok iyi biliyor. Yeni bir dil, yeni bir siyaset de bu kesimler ile birlikte büyümeye devam ediyor.