Türkiye'nin ikinci bir yüzyıla gireceği seçimlere az bir zaman kaldı. 2002 yılında iktidara gelen AKP ve daha sonra yanına yerleşen MHP ile kurdukları otoriter, anti-demokratik, tamamen erkek/militer ‘yerli ve milli’ sistem ile, bütün farklılıkları gören, toplumun çeşitli kesimlerini ötekileştirmeden insanların nefes alabilecekleri bir sistem çatışması üzerinden bu seçimlere giriyoruz. Bu seçimler her şekilde ciddi sonuçlar doğuracaktır.
7 Haziran 2015 seçimlerinde Türkiye’de başkaların, farklılıkları ile bir arada yaşayabileceğine dair bir kanaatin toplumda ciddi bir şekilde karşılık gördüğüne birlikte tanık olmuştuk. Militer Kemalist sistemin bütün türevlerinin, İslamiyet (sünni) ve Türklük üzerine – muhafazakar, milliyetçi, müslüman, modern, liberal – birlikte inşa ettikleri tekçi, otoriter sistemin duvarlarında ciddi bir aşınma yaşanmaya başlamıştı. Bu aşınmayı gördüklerinde o olmayan demokrasi, temsili sistemin bile kendilerine fazla geldiğini düşünerek halkların beyanları ile sarsılmayacak bir sistemi yeniden inşa etmeye başladılar.
Ancak tutmadı bu politikaları, başka bir milliyetçi ittifağın Cumhurbaşkanı adayı Sinan Oğan katıldığı bir televizyon programında; «İlk defa oy verecek her 3 gençten 1’i HDP’ye oy veriyor» derken tutmayan ırkçı/militer sistemin bir itirafını yapmış oluyordu. Denedikleri temsili sistemin rafa kalktığını, mutlak şekilde sistemin ırkçı, militer elitlerinin elinde olduğu bir yapılanmaydı. İnsanlar ise gündelik hayatlarının içinde ürettikleri bilgi ve deneyimlerinden hareketle «bu dedikleriniz bize fazla dercesine» demokrasi anlamındaki arayışları için özgürlükçü, demokratik, sosyalist yapı ve partileri daha da yakından izlemeye başladılar.
Baskı, asimilasyon ve şiddetin temel bastırma metodu olduğu bir sistemden bir yüzyıl sonra, herkesin kendi farklılıkları, politik aidiyetleri ile örgütlenip kendilerini özgürce ifade edebilecekleri yeni sistemin arefesindeyiz. Vatan, milliyet, sakarya ajitasyonları ile iktidarların kendilerini nasıl yoksullaştırdığını, özgür yaşam alanlarından kopardığını, umutlarını çaldığını gören gençler LGBTİ+ lar ve kadınlar başta olmak üzere Türkiye'nin yığınsal çokluğu artık bu korku cumhuriyeti girdabından çıkmak istiyor. İşte bu seçimler bu girdapta çıkmak için en önemli aşamalardan birisini ifade ediyor.
HDP’nin,‘Korku Cumhuriyeti’nden özgürlükçü Demokratik Cumhuriyet’e’ Şiarı ve «Buradayız, Birlikte Değiştireceğiz» sloganı ile Yeşil Sol Parti ile seçim startını veren seçim bildirgesinde; «Cumhuriyetin ikinci yüzyılı içindeyiz. İnkar ve bastırma siyaseti yerine, Meclis’in muhataplarla diyalog kurduğu ve demokratik müzakere yöntemleriyle Kürt sorununun çözüleceği bir yüzyıl için buradayız» diye başlayan bildirgesinde “Türkiye’nin çok kimlikli, çok kültürlü, çok inançlı?, çok dilli yapısına uygun bir anayasanın yazımı” için de hazır olduklarını ifade ediyorlardı. İddia böyle olunca dün açıklanan seçim listelerinde de ister istemez bu çukluklar içinde kimlerin söz sahibi olacağına baktık.
Önemli oranda, gittikçe bürokratik bir yozlaşmaya dönen ‘Bileşenler’ dikkate alınarak oluşturulan listelerde kadın temsiliyeti oldukça önemli bir yerde duruyor. Bu gelecek açısında elbette umut veriyor. Üzerine çok tartışmalar yürütülen Çandar ve Hasan Cemal’in listelerde yer almaları ve meclise gidecek olmaları da «Kürt sorununu mecliste çözme» politikasına uygunluk arz ediyor. Ancak listelerde bir LGBTİ+ bireyinin olmayışını izah etmekten zorlandığımı ifade etmek istiyorum. Daha şimdiden seçim afişlerini LGBTİ+ bireylerin ötekileştirilerek şeytanlaştırılması üzerinden kuran müslüman, milliyetçi, tekçi erkek koalisyonundan gelen bir korku mu, yoksa «ama heval biliyorsun, halkımızın hassasiyetleri» bahanesine mi bir kez daha referans verilecek bilemiyorum.
Öte yandan uzun yıllardır bu militer/erkek sisteme karşı yaşamın her alanında şiddete, savaşa, zorunlu askerliğe karşı mücadele eden bir vicdani retçinin bile listelerde yer almamasını «marjinallerden uzak, orta/merkez» bir yerde olmanın hassasiyeti üzerinden mi okuyacağız. Vicdani Retçi Şendoğan Yazıcı listelerde kendisine yer verilmediğinde; «Benim aday adaylığım tamamen sembolikti ve reddedildiğinde Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yoluna başvuracaktım, hak mücadelesinin bir parçası olarak vicdani retçilerin sorunlarını Anayasa Mahkemesi’nde de savunmaya devam edebilecek tim. Vicdani reddi parti programına dahil etmesine rağmen, HDP’nin 81 ilin hiçbirinde seçilme şansı olmayan bir yerden dahi listeye dahil etmemesi, vicdani red konusunda samimi ve ciddi bir çaba sarf etmediğini gözler önüne seriyor» şeklinde haklı sistemini ifade etti.
Cinsiyet özgürlükçü, kadın perspektifinde bir mücadele ile muazzam kazanım alanlarını oluşturan bir siyasi geleneğin verili sisteme karşı kuracağı bir gelecek içinde erkek/militer sistemin her türlü zorbalık ve şiddet ile üzerine gittiği «öteki»leri yer almayacak m? Amed’te kimler tarafından inşa edildiği bilinmeyen, her Newroz’da LGBT?+ lara nefret ile şiddet uygulayan HDP’li bir kısım erkeklerin hassasiyetleri ile mi özgür bir gelecek inşa edilecek? Özgürlükçü siyaset perspektifi her türlü ırkçı, milliyetçi, seksit, militer, tekçi söylem ve politikalara karşı güçlü ve kararlı bir duruşu gerekli kılmaktadır. Kaygınız olmasın bu toplum sizin o kaygılarınızı aşalı çok oldu.
Irkçı ‘milli ve yerli’ erkeklik ortaklığına rağmen yapılan bilimsel çalışmalar "farklılıklara saygı" konusunda gençlerde cinsel yönelim, din, mezhep ve etnik kökene ilişkin son on yıl içinde saygının gittikçe artmakta olduğunu gösteriyor. bu gençlerin altı milyonu 14 Mayıs'ta ilk sandığa giderek oy kullanacak. İşte özgürlükçü ve de demokratik bir sistemin inşası bu gençlerin baktığı, gördüğü yerden çok daha kolay olacaktır. Sistemin ürettiği korku ve kaygılardan uzak, toplumun bütün kesimlerinin söz ve emekleri ile ancak özgür bir gelecek bütün farklılar ile birlikte inşa edilebilir.