Halkların Demokratik Kongresi-Avrupa 1. Olağan Kongresini olağan olmayan koşullar ve katılım ile 1-2 Aralık tarihinde Almanya’nın Frankfurt kentinde gerçekleştirdi. 4 Şubat 2017 tarihinde Brüksel’de büyük bir heyecan ile kuruluş kongresini gerçekleştiren HDK-A hemen hemen iki yıl sonra 1. Olağan Kongresine gitmiş oldu. Ancak kongresine Brüksel’den bu tarafa büyütülmüş bir örgütlülük ve siyasi moral ile değil özellikle yazdan bu yana içine girilmiş krizi aşmak üzere gitti.

Öncelikle geçmiş döneme dair yerel kongrelerde de ifade edilen, paylaşılan durum tespitini yapmakta fayda var. HDK-A’nın geride kalan iki yılı için ve bütün yerelleri için olmasa da bir yıldır çalışmaları içinde olduğum HDK-F (Halkların Demokratik Kongresi/Fransa için) varlığı protokole, başarısı toplantı alabilme yeterliliğine indirgenmiş bir yapı dersem kimseye haksızlık etmemiş olurum sanırım. Geçen ay gerçekleştirdiğimiz Fransa kongresinde bunları kısmen konuştuk. Ancak neden böyle oldu, neden biz bir kongre olamadık, kongre olmaktan ne anlıyoruz, kongre olmamız önündeki engeller nelerdir tartışmalarına bizi yeni sürece katacak şekilde giremeden.

Varlığı protokole, başarısı toplantı alabilme yeterliliğine indirgenmiş bir yapıya dair ciddi sorgulamalar içine girmek, çeşitli kararlar geliştirmek elbette anlaşılabilir bir durumdur. KCDK-E’de mevcut durum tespitini yaparak I. Olağan Kongreye sadece temsilci düzeyinde katılarak kongre ile hukuğunu dondurma kararı aldı. En büyük bileşenin bu kararı alarak kongreye katılmaması en başından kongreye dair heyecan ve beklentileri önemli oranda geriletti. Oysa tam da şimdi iyi bir katılım ile kongrede olmak, tartışmak ve güç katmak gerekiyordu.

Aslında olması gereken ve beklenilen elbette; bütün bileşen grup, parti ve bireyler ile kongre olmaktan ne anlıyoruz, kongre ile neler yapmak istiyoruz, kongre örgütlenmesi neden ihtiyaç, biz bu süre içinde neden bir kongre olamadık ve bir kongre olmak istiyor muyuz bütün bunları kapsamlı tartışmak ve öyle devam etmek ya da etmemek. KCKD-E’nin kongreye katılmaması ile bunu güçlü bir şekilde yapamadık. Ancak Türkiyeli sol grup ve partiler, kongreye bireysel katılım gösterenler ciddi bir irade beyanında bulundular: HDK-A gereklidir, HDK-A’yı program ve tüzükte öngördüğümüz şekilde örgütleyelim.

Ancak, benim kongre atmosfer ve devamındaki kimi tartışmalardan anladığım biz gene bir kongre olamayacağız. Neden mi karamsarım; yukarıda da ifade ettiğim gibi kongre olmak için ciddi bir tartışma ve sonrasında ortaklaşma içinde olmak gerekiyor, KCDK-E’nin içinde olmadığı bir tartışma ve ortaklaşma hali içinde ciddi bir eksikliği barındırıyor. Bu eksik taraf giderilebilecek gibi değil, zira KCDK-E içinde bulunduğu eylemsellik ve kendi gündem, programlarından kaynaklı böyle bir tartışmaya zaman ayırmayacak, örgütler arasındaki negatif atmosfer daha da büyüyecek gibi görünüyor.

HDK-A elbette gerekli bir örgütlenmedir. Zamanın ruhuna hitap eden bir örgütlenme tarzıdır. Ancak örgütsel bagajların bunun önünde ciddi engel teşkil ettiğini düşünüyorum. HDK-A örgütlenmesinin temel esprisi yerel meclislerden doğru, yaşadığımız ülke/yerelleri buradaki emek ve özgürlük mücadelesinin bir parçası olarak örgütlenmek, hem geldiğimiz Türkiye ve Kürdistan ve hem de yaşadığımız yerellere dair söz ve eylem hattı oluşturmaktır. Yerelleşmeyecek, yaşadığı ülkelerin ve kentlerin bir parçası olmayacak HDK bir ihtiyaç olmaktan çıkacaktır.

Kongre olamamanın önündeki en temel etken ne yazık ki, kongreyi oluşturan yapı ve örgütlerin kongreyi kendi örgütsel bagajlarından ibaret olarak görmeleridir. Kendi eylemsellik takvimine dahil oluyor ve buraya kişiler katabiliyorsa kongre başarılı ve gerekli, bunu yapamıyorsa başarısız ve gereksiz. Öncelikle şunu ifade etmek lazım, bir yılı aşkın zamandır Fransa’nın her yerinde Macron’un iş, emek, kadın, öğrenci, göçmenler aleyhine hayata geçirdiği/geçirmek istediği politikalara karşı devam eden ve Sarı Yelekliler ile ciddi bir ivme kazanan eylemselliğin bir parçası olamıyor ve Fransa’da Fransızca konuşamıyorsak, Almanya’da 12 bin yıllık bir tarihin sahibi olan Hambach orman direnişinin bir parçası olamıyor ve Almanya’da Almanca konuşamıyorsak biz zaten yerelleşme perspektifimizi yitirmiş oluruz.

Daha sonra da Dersim’de devletin orman yangınlarında, Türkiye ve Kürdistan’da siyasetçiler rehin alınmalarında batı kamuoyu neden ses vermiyor deme hakkımız da olmaz. Karar vermemiz gerekiyor; gerçekten kongre örgütlemesinin ihtiyaç olduğunu düşünüyor ve örgütlenmesini istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Gereklidir, bir ihtiyaçtır diyorsak bu kez örgütsel bagajlarımızı bir kenara bırakıp öyle bakmalı ve öyle çalışmalıyız üzerinden. Aksi takdirde her örgüt kendi parselinde kalmaya devam edecektir.

Avrupa’nın her yerinde ciddi bir muhalefet var, Türkiye ve Kürdistan için mücadelenin de, yaşadığımız yerellerdeki mücadelenin de bir parçası olmak yeni söylem ve yeni örgütlenme ruhu ile mümkündür. Aksi takdirde içinden geldiğimiz devletlerin siyaset ve uygulamalarına dair söz ve eylem geliştirmek, örgütlenmek bir tarafa Avrupa’da doğup büyüyen ve bu kentlerin, bu hayatların bir parçası olan kendi evlerimizdeki yeni kuşak bireylere dair bile cümle kuramaz duruma geleceğiz.