Kompostonun içinde yüzüyor gibi yaşıyoruz kentte. Özellikle yakın mesafelerde yürümekten kaçıp çeşit çeşit minibüslere biniyorum şu aralar. En ferahı, ölü saatlerin minibüsleri. Klimasız, nemli ama havadar bir ortam, camlar kapılar açık, yolcu az, yer geniş, hız yerinde. Minibüslerdeki şoförlerin aynalara yansıyan yüzlerinde gördüklerimle onların hayatına girmeye çalışıyorum. Kiminin yüzünde hor görülmüşlüğün umursamazlığı, kimininkinde ekmek parası çıkarmanın gayreti mevcut. Ama ne olursa olsun hepimize hakim olan, kentle birlikte bize eşlik eden bir ortak davamız var şimdilerde: Sıcak. Fazlasıyla bunaltıcı olsa da herkesi birbirine tanıdık yapan ve koşulsuzca herkesin ‘benimsediği’ bir tema bu.

Bu haldeyken minibüsün sağ tarafına asılı, sıcaktan gevşemiş yazıya bakıyorum. ‘Haksızsam aramızda kalsın.’ Aklımı sıcaktan alıp başka bir yerlere taşıyor bu cümle. Hak aramayı kavga ve öfkeyle sürdürmeyi seven ve hak arama dendiğinde çoğunlukla kendi hakkını aramayı planlayan bir toplum için, aslında yine bu toprakların insanlarını anlatan bir söz gibi geliyor bana.

Bu cümlede yatan neşeyi takip etmek istiyorum ilk başta, hüznü takip etmek yerine. En azından bu cümlenin anlattıklarını coşkuyla düşünmeye çalışmak. ‘Sus sus kimseler duymasın’la da anılabilecek, içinde ser verip sır vermemeyi, ketumluğu, ağzı sıkılığı ve bununla birlikte gelecek olan dostluğu temsil edebilir bu cümle. Bu küçük ortaklıkla oluşabilecek aynı cephede olma ruhunu da.

Ama bir diğer yandan insanların birbirine yaptıkları haksızlıkları, bu haksızlıkların sümen altı edilmesinin alışkanlık haline gelmesine, konuşulmadığı müddetçe büyüyen yarıkların yarattığı travmalara, bu travmalarla gelişebilecek olan patolojik durumlara da kapı aralayabilir. Haksızsam aramızda kalsın cümlesi ‘haksızlığını görmememek için ne yapmalıyım?’ sorusuna denk düştüğünde ‘sana ihale verelim anacım, rüşvet verelim, pay verelim’ biçiminde ilginç yerlere de varabilir.

Haksızsam aramızda kalsın, adaletin gelgit akıllı bir kader ağı yaratmaya çalıştığı bir ülkede yeni adaletsizliklerin, böylesi bir adaletsizliği adalet gibi göstermeye çalışanların elinde hakikatmiş gibi bir karşılık bulabilir.

Haksızsam aramızda kalsın, unutkanlığı kimlik gibi taşıyan bir toplumda bir süre sonra haklılıkla haksızlık arasındaki farkın silinmesine ve o toplumda yaşayanların her yolun mübah olduğu izlenimine kapılmasına neden olabilir. Öyle ki bundan üretilen suskun ortamda en haksızlar en haklı konumunda kendilerine yer açmayı en doğal ‘hak’ sayabilir, karşılarındakileri buna inandırabilir, en fecisi, kendileri de buna inanabilirler. Sonrasında bundan da beteri vuku bulabilir. Bir süre sonra şunu mırıldanmaya başlayabiliriz:

Haklıysam aramızda kalsın!

***


Sinem Sal Yeni İnsan Yayınevi’nden çıkan ‘Anekta’ adlı şiir kitabında şöyle demiş:

‘tüm kıyıları çekmek isterdim kendime,

sırf kimseler kimseleri geride bırakarak

bir yerlere gelmesin diye.’

O kıyının adı şimdilik sıcak. Herkesi kucaklayan, kavrayan, soluksuz bırakan neme bulanmış temmuz sıcağı. Belki bir gün ‘hak, adalet ve özgürlükler’ için de aynı durum söz konusu olur.

***


Kürtaj hakkı üzerine panel

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, bugün saat 14’de İstanbul Beyoğlu’nda TMMOB Büyük Salon’da ‘Kürtaj hakkımızı konuşuyoruz’ başlığıyla bir panel düzenliyor. Panelin konuşmacıları kadın hastalıkları ve doğum uzmanı Dr. Yeşim İşlegen ile Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu temsilcisi Sanem Deniz Kural.