AKP Hükümeti 20 Temmuz’da gerçekleşen Suruç katliamının ardından iki polisin öldürülmesini bahane ederek hava saldırılarına başlayınca çift taraflı süren ateşkes bozulmuş oldu.

Sadece İHD raporuna bile bakacak olursak 90'lı yılları aratmayacak bir savaşın içerisine girdiğimiz görülecektir. Rapor son 37 gün içerisinde 2 bin 544 kişinin gözaltına alındığını, 338 kişinin tutuklandığını, 92 asker-polis, 38 HPG’li ile 48 sivilin yaşamını yitirdiğini söylüyor.

7 Haziran seçimleri sonrası tek başına hükümet olamayan AKP bu yenilginin sorumlusu olarak Halkların Demokratik Partisi ve Selahattin Demirtaş'ı gördü. Bu yüzden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP kurmayları önce örtülü, sonra açık açık kendilerine seçim yenilgisi yaşatan HDP ve Kürt halkına karşı açıkça savaş ilan etti. Tüm bu olup bitenler kamuoyu önünde cereyan etti. Suruç katliamı sonrası ise hükümet tarafından devreye sokulan bu savaşı kamuoyu 'Kaçak saray ' ın çıkarları için başlatıldığını algıladı.

Savaşların doğal sonuçlarından biri ölümlerdir, çatışma bölgelerinden cenazeler gelmeye başladı. Konuşulanlara göre AKP kurmayları gelen cenazeler üzerinden oy devşirmek üzere özel birimler bile ayarlamıştı ki bir ilk yaşandı ve savaşta polis ve asker yakınlarını kaybedenlerin tepkisi PKK ve Kürt halkından çok savaştan sorumlu tuttukları AKP hükümeti ve Recep Tayyip Erdoğan üzerine yoğunlaştı.

Bu tepkilerden en belirgini ise Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinde kardeşi Yüzbaşı Ali Alkan’ı kaybeden Jandarma Yarbay Mustafa Alkan'dan gelmişti. Kardeşinin tabutuna 'Alim' deyip sarılarak, "Buranın vatan evladı, 32 yaşında, daha vatanına, sevdiklerine doymadı, dünyaya doymadı, bunun katili kim? Bunun sebebi kim? Şu güne kadar 'çözüm' diyenler neden şimdi 'sonuna kadar savaş' diyor" dedi.

Cenaze merasimlerinde hükümete karşı yoğun tepkiler gelmeye başlayınca, hükümet kendisine bağlı olan Anadolu Ajansı hariç diğer medya gruplarına yasak koymaya çalıştı.

Kamuoyunun elbette tepkisi bunlar ile sınırlı değildi. Kürt halkının yoğunluklu yaşadığı bölgelerde, devlet daha önceki savaşlarda korucuların büyük şekilde desteğini alarak ilerlemeye ya da tutunmaya çalışıyordu. Yüzbaşı Ali Alkan'ın yaşamını yitirdiği bölge olan Şırnak'ın Beytüşşebap ilçesinin Çeman (Başaran) köyünde askeri yetkililerin operasyona çıkma baskısını kabul etmeyen 71 köy korucusu, hazırladıkları istifa dilekçelerini Beytüşşebap Kaymakamlığı'na teslim ederek istifa etti. Korucular da bu savaşa taraf olmayacaklarını attıkları bu adım ile göstermiş oldular.



Savaş uçaklarınca Roboski'de sınır ticareti ile uğraşan 34 kişi vurularak öldürülmüştü. Asker her yerde korucuları sıcak savaşa katılmaya zorluyordu. Acaba devletin çoluk çocuk demeden ölümler yaşattığı Roboski ve Gülyazı korucuları saray için yapılan savaşta ne tepki verecek ve kimin yanında duracaktı?

Gülyazi ve Roboski köylüleri de bu zorlamadan payına düşeni aldı. Gülyazı alayı bu anlamı ile çözüm süreci ile başlayan Kalekol ve Güvenlik yolu çalışmasına engel gördüğü ve o bölgede PKK’lilerin bulunduğu tek alan olan ve PKK’lilerce Şehit Kendal olarak anılan tepeyi ne pahasına olursa olsun almak istiyordu. Gece gündüz hava desteği ile “Şehit Kendal” tepesine saldırıyordu. Bu alaya bağlı jandarma Karakolu kendisine bağlı Roboski ve Gülyazı köyü korucularına “Şehit Kendal” tepesinde şu an çalışan iş makinalarının güvenliğini almaları için görev almalarını ister.

Aslında Gülyazı ve Roboski köylülerine bu ilk zorlama görev de değildir. Roboski katliamı yıl dönümlerine korucular katılmasın diye farklı yerlere görevlendirmeler yapmaya çalışılmış o zaman da korucular bu görevlendirmeyi kabul etmemişlerdi. Özetle karşı koyuşlarının nedeni devletin halk ile korucuları karşı karşıya getirmek istemeleriydi. O dönemde Gülyazı ve Roboski köylüleri bu oyuna gelmediler.

Adını vermek istemeyen bir kaynağımız 'Gülyazı Alayına bağlı jandarma Karakolunun çok açık şekilde koruculara ya bu göreve çıkarsınız ya da silahlarınızı getirip teslim edin' dendiğini bize aktardı. Yine kaynağımızın aktarımlarına göre Şehit Kendal tepesine gitmek istemeyen köy korucuları toplu şekilde karakola giderek silahlarını teslim etmek istedi. Bu sefer durumun vahametini anlayan jandarma Komutanlığı kaymakamın devreye girmesi için harekete geçti.

Kaymakam bir Beytüşşebap vakası daha yaşamak istemiyordu. Bu yüzden uzun uzadıya pazarlıklar yaşandı. Tüm bu pazarlıklar sonucu Gülyazı ve Roboski köylüleri belki koruculuğu bırakmasalar da baskılara boyun eğmedikleri için savaş bölgesinde görev yapmamaları konusunda anlaşma sağladı. Böylece bir kere daha Gülyazı ve Roboski köylüleri savaşa değil, barışa destek verdiklerini gösterdiler.

Toplumun çeşitli kesimlerinin tepkilerine baktığımızda bir ilk yaşanıyor demek yanlış olmaz. İlk defa toplumun geniş kesimi savaş istemiyor. AKP hükümetinin yürütücüsü olduğu savaşa bu şekilde tepkiler sürmesi durumunda ise savaşın sürdürebilir olmadığı görülüyor.