“Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Genç kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bunu bilsin. Ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? Allah’tan hiç mi korkmuyor? Bu genci buraya yatırdı.”

Bu sözleri söyleyen kişi şimdi cezaevinde. İki hafta önce cenaze törenindeydi. Hani insanları bahtiyar eden şehit cenazesi var ya, işte o cenazede yana yakıla ağlıyordu!

Elini tabuta koyup şehitlik güzellemeleri yapacak takadi olmayan birinin sözleri bunlar. Diz çöküp ağlayan birinin, yıkılan birinin sözleri.

Tabutun yanıbaşında ne yapacağını bilemez bir kederle acısını haykıran bu insanlar, ölüme isyan ettikleri için, isyanı haykırdıkları için cezalandırıldılar.

Siirt’te 19 Ağustos'ta PKK'lilerin düzenlediği bombalı saldırıda hayatını kaybeden sekiz askerden er Recep Beycur'un ailesinin başına gelmeyen kalmadı. Beycur'un amcasının oğlu Ömer Bulur'a açılan soruşturmanın ardından şimdi de Beycur'un akrabası Kazım İpek, Erdoğan'a hakaretten tutuklandı.

"Kardeşi kardeşe kırdırıyor. Genç kardeşimi gönderdim, cesedini alıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bunu bilsin. Ben bunu bu yaşa getirene kadar ne çektim biliyor mu? Allah'tan hiç mi korkmuyor? Bu genci buraya yatırdı" sözleriyle tepki gösterince, AKP'ye yakın medya kuruluşları tarafından "provokatör", PKK'li hatta IŞİD'ci diye hedef gösterildi.

Şeref ve haysiyet birileri için Türk Dil Kurumu'nun yalan yanlış sözlüğünden bir kelimeden ibaret olduğu için midir; bu kadar yalancı, bu denli pervasız alabiliyorlar!

Ömer Bulur hakkında Erzurum Cumhuriyet Savcılığı tarafından "terör örgütü üyeliği, halkı askerlikten soğutmak, tehdit ve devlet büyüklerine hakaret" suçlamasıyla soruşturma açıldı.

Acının acısı denilen şey bu olsa gerek!

Belki ilk başta onlarda şehit yakını olmanın mutluluk kaynağı olduğunu düşündüler. Ucunda "tatlı meyve" olduğu söylenen ölümün kendilerini sarsmayacağını düşündüler. Nede olsa mükafatı büyüktü!

Bilemeyiz belki de tedirgin oldular. Başlarına böyle bir afat gelirse dayanamayacaklarını, yıkılacaklarını söylediler birbirlerine. Ucu ölüm olan şeyin mükafatı kahırdır, kederdir.

Kardeşlerinin dönüşünü bekliyorlardı, ancak bayrağa sarılı tabut geldi kapılarına, dünya başlarına yıkıldı. Kapıdan içeri girer girmez bir alev topu düştü yüreklerine, çatırdayarak yanmaya başladılar.

Cenaze töreninde sarf edilen sözler, çatırdayarak yanan o yüreklerin savrulan külleriydi.

Ölüme isyan edenler "halkı askerlikten soğutmak " suçlamasıyla ve "terör örgütü üyesi" olmakla itham edilip tutuklandı.

Ölüm yetmezmiş gibi çıkıp bir de dava açtılar, yalan yanlış haberlerle aileyi düşman ilan ettiler. Sonra halkı askerlikten soğutmak isteyen terör örgütü üyesi " şehit yakınının" cezaevine atıldığını medyaya servis ettiler.

Demek ki neymiş; evlatlarını feda etmek yetmiyormuş. Bir de uslu durmak lazımmış!

Evladın, kardeşin, komşun her kim ölmüşse "vatan sağ olsun" diyerek vakar içinde sessizliğe gömülmelisin.

Allah devletimize zeval vermesin demek, tabutun başında dik durmak, mümkünse devlet yetkililerinden bir zatın elini tutmak akıbetin kötü olmaması için elzem.

İçin için yandığın zaman şehit yakını bir vatanseversin.

"Yeter artık bu ölümler son bulsun" dediğin zaman; şehit yakını olmayı hak etmeyip halkı askerlikten soğutmak isteyen bir meczupsun.

"Vatan sağ olmasın" dediğin zaman; şehitlerin ruhunu sızlatan dış güçlerin taşeronu bir alçaksın.

Erdoğan ve AKP aleyhine yüksek sesle tek söz söylediğin zaman; "terör örgütü üyeliği, halkı askerlikten soğutmak, tehdit ve devlet büyüklerine hakaret" suçlamasıyla hapsi boylamayı hak eden bir hainsin.

Bu ülkede ölmek yetmiyor, susmak, mütemadiyen susmak ve ölümü alkışlamak gerekiyor.

Bunu yapmadığınız zaman "gerektiğinde alperen olan esnafın" saldırısına uğrayabilirsiniz, havuz medyasında aile secerenizle beraber devlet düşmanı ilan edilebilirsiniz, yaka paça gözaltına alınıp kalan ömrünüzü cezaevinde geçirebilirsiniz.

Ölümü öpüp başınıza koymazsanız; "Her Türk asker doğar" naraları "her Türk mahpus yatar" olup başınıza yağar.