Dağlıca’ya yapılan ikinci PKK baskını, birçok yüzeysel teşhisi, değerlendirmeyi, önyargıyı altüst etti. “PKK bitti, artık savaşacak gücü kalmadı” diyenler, “Yakında teslim olup silahlarını bırakacak” diyenler ya da “Kürtler PKK’dan nefret ediyorlar ama korkularından karşı çıkamıyorlar, devlet gücünü gösterdikçe bu durum değişiyor” diyenler şimdi ne söyleyecekler?
Geçen kasım ayında “PKK’nın üç ayı kaldı” diyenler hâlâ konuşuyor ve söylediklerinde bir keramet olduğu sanılıyor.
Güneydoğu’yu görmeden, oradaki bölge halkının psikolojisini anlamadan konuşan birçok stratejist, insana “Bunların verdiği akıllarla belirlenen siyaset de bu kadar olur” dedirtiyor...
Güneydoğu’da bir şeylerin değiştiği gerçek. PKK eski PKK değil, Kürtler eski Kürtler değil, Güneydoğu eski Güneydoğu değil. Tabii Türkiye de eski Türkiye değil.
Kürtler, hangi siyasi partiden olursa olsun, hangi görüşü desteklerse desteklesin, öncelikle Kürt kimliğine ilişkin inkâr siyasetini kabul etmiyor. PKK’ya ne kadar kızarsa kızsın, sonunda onları da Kürtlerin bir parçası olarak görüyor.
Diyarbakır’dan kalkan jetlerin ‘kendi çocuklarını’ bombalamaya gittiğini düşünüyor.
Bölgenin AK Partili yöneticileri de çok sayıda BDP’li belediye başkanının tutuklanmasını eleştiriyorlar, KCK tutuklamalarına ilişkin endişelerini dile getirmekten çekinmiyorlar. Onlar da Kürt kimliğine ilişkin talepleri ifade etmekte tereddüt göstermiyorlar. 

Tarık Ziya Ekinci
Eski Diyarbakır TİP milletvekili, deneyimli siyasetçi Dr. Tarık Ziya Ekinci son duruma ilişkin ilginç bir saptama yapıyor. Ekinci, Bianet’e yaptığı açıklamada şunları söylüyor: “Devletin de ordunun da PKK’yı tümden tasfiye etmesi de söz konusu olamayacağına göre burada tek çözüm kalıyor; bir anlaşmanın sağlanması... Yani PKK ile anlaşarak bir çözüm bulunması gerekir.
Benim kanaatime göre artık PKK’nın bir fonksiyonu kalmadı. İzlediği politikada artık silahlı olarak mesafe alması, tek adım atması mümkün değil. PKK artık bundan sonra istediği kadar asker veya sivili öldürsün, bu PKK’yı bir yere götürmez.
Bugüne kadar PKK, Kürt sorununun varlığını gündeme getirdi. Ben 87 yaşında bir Kürt’üm ama 57 yıl boyunca ‘Kürt var’ diyemedim.
PKK, Kürtlerin varlığını Türklere gösterdi. Türkiye artık bir Kürt toplumunun varlığını kabul ediyor. PKK’nın bundan daha öteye Kürt halkına sağlayabileceği bir şey yok.”
Bu tablo içinde Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in Kandil için öne sürdüğü üç koşulu nasıl anlamak gerekiyor? İlk koşul: Devlet desteği; ikinci koşul, ABD’nin izni. ABD’nin Kandil’e kara operasyonuna izin vermediği ortada. Üçüncü koşul ise korkutucu: Ağır kayıplara kamuoyunun hazır hale getirilmesi.
Bu ne demek? Yüzlerce askerin ve belki de binlerce PKK’lının öldürüldüğü bir operasyon demek. Sonunda ne olacak? Kuzey Irak’taki PKK varlığına bir ölçüde son vereceksiniz. Peki, ülke içinde sürekli PKK saflarına katılanları ne yapacaksınız? Türkiye’nin dağlarında dolaşan PKK’lıları ne yapacaksınız?
PKK bitmeyeceği gibi, binlerce insanın ölümüne neden olan bir büyük katliamın siyaseten bedelini ödeyeceksiniz. Bunun toplumda açacağı yaralara, bölünmelere sebep olacaksınız.
Bir ülkenin genelkurmay başkanı nasıl ve neden böyle konuşur, konuşabilir? Onun böyle bir yetkisi var mıdır?
İyi niyetli yaklaşımla, “Kandil’e kara operasyonu olmaz” demek istiyor yorumunu yapabiliriz.
Diğer ihtimal ise “Neye mal olacaksa olsun, yürüyün” diyebilecek saldırgan bir iç kamuoyu yaratmak. Bu da kabul edilebilir değildir.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na yeni gelişmeler ışığındaki siyasetlerini sordum. “Biz çözümün dışarıda değil içeride, sokakta değil Meclis’te olduğunu düşündüğümüz için Başbakan’a ve Meclis’teki diğer partilere çağrıda bulunduk. Hâlâ o noktadayız” dedi. Çözümün dağlarda, ABD’de, Erbil’de değil Ankara’da, Meclis’te olduğuna vurgu yaptı.
Çözümü Kandil’de, dağda bayırda aramaya devam edenlere doğru bir cevap.