Bir önceki yazımda bahsettiğim, Manhattan’da inşaat halindeki yurt üzerine biraz daha konuşalım istedim.

Kızılay üzerinden ABD’ye uzanan dolar hikâyesinin hayırseverliğini yurdumuzda hissetmemiz gerekirdi. Manhattan’da ultra lüks süper yurt inşaatı için gönderilen 8 milyon 925 bin dolar ile Türkiye’de kaç tane yurt yapılabilirdi. Yoksa yurt ihtiyacımız mı yok? Her öğretim yılı başında kalacak yer bulabilmek için ne zorluklar çekildiğini bilmeyen var mı? Orta öğretimlerde olduğu gibi yüksek öğretimde de durum aynı. Hatta her ikisinde de durum birbirinden beter. İlkokul çağındaki öğrencilerin kaldığı yurtlarda ise meydana gelen rezaletleri hatırlamak bile tiksindirici.

Memlekette yurt ihtiyacı bitmiş de ABD’ye el uzatmış, iki gözümün çiçeği hayırseverlerimiz. Bir dönemler Fethullah Gülen Hoca Efendi Hazretleri de öyle yapmıştı. Memleketten paraları toplayıp, Kongoda, Angolada, Mali’de, Peru’da, Filipinler’de vb. yerlerde öğrenci yurtları ve okullar açmıştı. Bu, adını hayatta birkaç kez ancak duyabileceğimiz ülkelerde bile örgütlenen örgüt, elbette çok iyi bildiğimiz diğer ülkelerde daha destekli örgütlenmelere sahipti. Bazı ülkelerde onlarca okulu, onlarca yurtları, kültür evleri vardı. Türkçe öğretirlerdi. Afrikalı zenci çocukların ve bize biraz daha uzak kültürlerden çocukların Türkçe konuşmalarının Samanyolu tv den yayınlanmasıyla, ’evelallah bu gidişle dünyayı Türkleştireceğiz’ naraları atanlar, bugünkü gibi milletin bağışlarını, sadakalarını, zekât, fitre ve kurbanlarını, bir kandırılmışlığa kurban ediyorlardı.

Buyurun yurt ihtiyacı olan yerleri tespit edelim. Hemen söyleyelim: Memleketin her bölgesi, her ili, her ilçesi, her beldesi yurda muhtaç. Ekmek gibi, su gibi, hava gibi… Yurtseverlik budur. Uğruna ölünecek hiçbir dış politika yoktur. Somali de, Suriye de, Filistin de, Libya da… Üretilecek bir politika varsa o da öncelikle memleketin öz evlatları için olmalı. Sükse yapılacak diye Amerika’da ultra lüks yurt yapmak hangi öğrencilerin derdine dermen olacak. Çok gerekiyorsa devletin resmi girişimiyle karşılıklı protokollerle halledilebilir işler olmalı bunlar. Aksi durum misyonerlik faaliyetleri kapsamına girer. Kiminle, kimin için, neler planlandığı açık olmadığı için ileride, Feto benzeri bir entö, tentö, mentö örgütleri ile karşı karşıya kalmamız şaşırtıcı olmaz. Bunları da terör örgütü ilan etmeden önce, ‘ haydi artık yurda dönün’ dediğimizde durumun vahametini anlamaya başlayacağız ki, iş işten geçmiş olacak.

Gün gelir aynı durumları yaşayacağız. Her gelenin kendini memleketin sahibi sandığı bir anlayışta, sonuç budur. Emperyalist bir kültürden gelmiş olmamızın doğal bir sonucudur, cehaletimizin bizi sürüklediği. Fethullah Gülen’in yurt dışı çalışmalarını tv’lerden yurda yayın yaparken, ‘bu gidişle dünyayı Türkleştireceğiz zihniyeti, Osmanlı’nın kaybettiği toprakların savaşsız kazanılabileceği heyecan ve hayalindeydiler. ‘Ama onlar yanlış yaptı biz doğrusunu yapacağız’, hevesiyle benzer bir yapılanma yanlışına gidilebilir bu denetimsizlikle. Hatta belki de bazı gizli desteklerle.

Yurdunu yurdunda yapıp ihtiyaçları karşılayacaksın ki, süper beyinleri yabancılar kapmasın. ‘Yokluktan, kimsesizlikten okuyamadı, ama Amerika-ya gitti, dahiymiş; kalacak yeri yoktu, yiyecek ekmeği yoktu, Almanya’ya gitti, vay be Nobel aldı’. Çok duyar olduk bu ve benzer haberleri. Bunları duyarken de övünürüz. Oysa onları görmediğimiz, keşfetmediğimiz, tanımadığımız, değer vermediğimiz ve olanaklar sunmadığımız için utanmamız gerekir. Onlarla gurur duyması gerekenler, kendilerine olanaklar tanıyan ülkelerdir. Biz uzaktan bakarken bile kendimize pay çıkarıp, kendimizi yanıltıyoruz, havanda su döverek.

Devlet yurtlarında yer bulamayanların gideceği yerlerin başında Fetö yurtları gelirdi. Çoktu. Her yerde vardı. Fiyatlar cazipti. Sizi oraya bağlayan kurnaz elemanları vardı. Fakir ve zeki öğrencilerden ücret bile almazlardı. Onlara senet imzalatma durumları ise uzun mesele. Sonucun nerelere vardığına hepimiz şahidiz.

2017-2018 döneminde Kredi ve Yurtlar Kurumu’na bağlı yurt sayısı 790, kapasite ise 668.017 yataktır. Yine aynı dönem yüksek öğretim öğrenci sayısı 7.560.371 öğrencidir. Aynı dönem için Özel yurt sayısı (yüksek öğretim yurtları) 2015’tir. Devlet yurtları öğrenci ihtiyaçlarının yaklaşık % 10’unu karşılıyor (*). Geriye kalan öğrencilerin %90’ı serbest… Yani özel yurtlara muhtaç mı dersiniz, mecbur mu dersiniz, bilemiyorum.

Bu durum, özel yurtlar için teşvik anlamına gelir. Hele bir de devlet desteği veriliyor veya düşük faizli kredi kullandırılıyorsa, gel keyfim gel. Yani % 90’lık ihtiyacın özel yurtlar tarafından karşılanmasına mani durum yok. Gençlerin, tüccarların inisiyatifine bırakılmasına kimin gönlü razı? Tüccar zihniyetiyle bile olsa iyi, bilinmeyen dualara âmin demek için yetiştirilebilecekleri endişesi yaşanmasa... Tüccar yurtlarının önemli bir kısmı boştur. Boş olmasına rağmen fiyatların indirilmemesinde de bir hikmet vardır elbet.

Cemaatlerin, tarikatların yurtlarda neler yaptıkları, neler yaptırdıklarını her an denetleyemezsiniz. İş onlara kaldıysa her an içlerinde bulunsanız bile fayda sağlayamazsınız. Kısa sürede onlardan biri olup çıkarsınız. Bir defa elinizi kaptırdıysanız gövdenizi çekip alırlar.

Bizim terörist, sizin terörist demek yerine hepsine terörist demeyi öğrenmeliyiz. Bizim dergâh, bizim tarikat, bizim cemaat ile işi götürmeye kalkanların hiçbiri, “hani siz bizimleydiniz”, demekten kendini alamamıştır, bilin istedim.

Ne zaman ki, bütün insanlarımızı ayırım gözetmeden sevebildik, o zaman doğruyu bulduğumuzu anlayacağız. Tabandaki halk anlamış, tavandakilerin kışkırtıcılığı olmasa…

Tekrar yanlış bir yola girişilmeden, bütün özel yurtların devletleştirmesinde fayda var. Fabrikalar, işletmeler, köprüler, madenler, otoyollar özelleştirilmiş olabilir. Genç beyinlerin özelleştirilmesine ‘dur’ demeliyiz.

(*) https://gazetemanifesto.com/2019/pusula-kyk-yurtlari-ve-ozel-yurtlar-uzerine-bir-analiz