Aylardır kurulması beklenen iki partiden biri, Davutoğlu'nun partisi nihayet kuruldu. Adını da Gelecek Partisi koymuşlar. Hangi geleceği temsil ediyor acaba? Parti tanıtım toplantısındaki açıklamalara bakılırsa İslamcı geleneği en iyi kendisinin ve partisinin sürdüreceğini ileri sürüyor eski başbakan.

Bu coğrafyada İslamcı geleneğin hitap ettiği önemli bir kitle var kuşkusuz. Geçmişte Erbakan'ın uzun süre temsiliyetini sağladığı ''milli görüş'' çizgisi artık demode olmuştu. AKP bu süreçte büyük beklentilerle uluslar arası finans kapitalin bir uzantısı olarak siyasi yaşama katıldı.

AKP'nin demokrasi ve özgürlük vaatlerinin, vesayetçilik ve Kürt sorununun çözümü hakkındaki yaklaşımlarının ve işsizlik, yolsuzluk konusundaki iddialı sözlerinin ne kadar boş olduğunu bilmeyen kalmadı. Ülkenin yaşamsal manada sorunlarının hiçbirinin çözülmemesi hatırı sayılır kitleye sahip sağ cenahta yeni partilerin kurulmasının zemini oldu. Eski bakan Babacan'ın partisinin de bu yıl bitmeden kurulacağı söyleniyor.

Davutoğlu'nun partisinin tanıtım toplantısındaki yaptığı açıklamada öne çıkan argümanlara bakacak olursak; 6. Filo'nun karşısına dikilen devrimcilere saldıran, 16 Şubat 1969 tarihindeki Kanlı Pazar'ın sorumlusu gericilerin, 28 Şubat darbesinin mağduriyetini yaşadığını belirttiği İslamcı çevrelerin haklarını en iyi partisinin savunacağını belirtiyor. Anlaşılan ''mazlumu'' oynamayı siyasi söyleminin merkezine koymuş durumda. Oysa, özellikle başbakanlığı döneminde kendisinin de bizatihi sorumluları arasında olduğu hak ihlallerinden söz etmek aklına bile gelmiyor. Yıkılan şehirler, sadece devlet şiddetine karşı çıktığı için bir gecede işsiz kalanlar, evleri başına yıkılanların infazı, Ankara Gar ve Suruç katliamı, benzeri sokak infazları, yandaş medyada muhaliflere yönelik tertiplenen linç kampanyaları Davutoğlu ve partisinde yer alanların ya hafızalarından silinmiş ya da o politikaların doğru olduğuna inanıyorlar anlaşılan...

Liberal çevrelerde Davutoğlu'unun parti kurmasının oldukça ''cesur'' olduğunu ifade edenlerin olduğunu görüyoruz. Sormak lazım, bu kadar hukuksuzluğun hüküm sürdüğü, ülkenin karanlığa doğru hızla ilerlediği koşullarda Davutoğlu ve avenesinden sesini soluğunu çıkaranlar oldu mu? Kısacası bu kadar hukuksuzluğa karşı çıkmayanların kuracakları partinin adı ne olursa olsun, asıl özelliği küskünler partisi veya kulübü olmaktan öteye geçmeyecektir. İnsanları bu kadar saf, bu kadar sefil sanıyorlarsa aldanıyorlar. Toplumun en sıradan insanlarının dahi her şeyin farkında olduğunu bilseler iyi ederler.

Öte yandan sadece AKP iktidarına saldırıyor diye Erdoğan mağduru Davutoğlu veya Babacan-Gül'ün temsil ettiği sağcı, İslamcı gruplara sempati ile yaklaşmak demokrasi mücadelesine bir katkı sunmaz. Elbette her iki grubun varlığı tek adam rejimini zayıflatır. Ancak sağ cenahın parçalı oluşu zayıflayan baskıcı iktidarın sonucu getirmeyeceği gibi kitlelere bir umut da vermez. Ayrıca bu gelişmelerden bir demokrasi ummak tam manasıyla bir siyasi cehalettir.

AKP rejiminin topluma yaşattıkları ortadadır. Hal böyleyken AKP küskünlerinden uzak durmak önemli bir siyasi öngörüdür. Bu tarz yaklaşım, gerek mevcut iktidara ve gerekse benzeri gerici cenaha karşı topyekün olarak devrimci mücadelenin gereğidir.

Basından takip ettiğimize göre AKP-MHP bloğuna alternatif olarak yeni bir sağ cephenin olması gerektiği gibi bir anlayış var. Yeni kurulan partilerle beraber CHP, İYİ Parti ve Saadet'in de içinde olduğu sağ bir oluşumu savunmak, yani sağın alternatifinin yine sağ yeni bir oluşum olduğunu ileri sürmek; evine ekmek götüremeyenlere, çocuğunu okutacak doğru düzgün okul bulamayanlara, otuz kırk yıl çalıştığı halde emeklilik hayalini bile kuramayanlara, milyonlarca işsize sırt çevirmektir.

Her şey bu kadar ortada iken, emeği, özgürlüğü, çok kimlikli, eşit haklara sahip yurttaşlığı, kadın erkek eşitliğini savunan, çevreye duyarlı solun tüm toplumu temsil ettiğini öne çıkarmak, bu değerleri siyasetin merkezine koymak ve bu anlayışla örgütlenmek sorunların çözümünün temeli olacaktır.