Geçtiğimiz hafta Ermeni olabilecek adaylar ve onların gayrimüslim profilleri ile ilgili bilgiler vermiştim ve sormuştum: Acaba hangi parti ne kadar samimi ve hatta çuvaldızın bu tarafına bakıp acaba gayrimüslimler ne kadar samimi?

Yazıdaki bazı cümlelere ve fikirlerime haklı eleştiriler geldi. Sonuna kadar kabulümdür. Kişisel bir eleştiri olarak şunu diyebilirim ki henüz Ermenilerle ilgili yazarken bazen kimliğimi bir köşeye bırakıp yazmıyorum.

Bazı cümlelerim doğrudan Ermeni cemaatinin iç dinamiklerine yönelik eleştiriler içerirken geniş toplumda farklı algılara sebep olabiliyor.

Gelen eleştirilerden biri “CHP ve MHP’yi hiç anlamıyorum” cümlemeydi. Haklı bir eleştiriydi. AKP bir yana koyulduğunda şu anki konjonktürde CHP ve MHP, bir Ermeni’nin aday olabileceği en son partiler olmalıdır demek niyetindeydim. Yoksa Baron Hrant’ın katlinin gerçekleştiği, sadece göstermelik olarak aydınlarını koruyan, Ermenileri gerektiğinde “ulus devletlerine” göndermeye hazır bir hükümet partisinden adaylığın da diğerlerinden aşağı yanı yok.

Kaldı ki “Agop’un malını Agop’a mı vereceğiz? Biz yiyelim” zihniyetindeki CHP ve adında Milliyet vurgusu olan bir parti bu durumuna rağmen kendini aklayamıyor.

Başbakan Erdoğan, “Ermenileri göndeririz?” dediği zaman Agos’ta attığımız manşeti hatırlıyorum. “İttihat çok terakki yok”.

Bu cümlenin tarihsel anlamını şöyle açıklayayım. Bu ülkede 1923’ten bu yana kurulan tüm hükümetlerde Askeri veya Demokrat geçinsin hepsinin birleştiği bir görüş hakimdi. Gayrimüslimlerin buraya ait olmadığı. İşte bunun haritasını çıkarıp manşete koymuştuk.

Partiler de yine ve hala gayrimüslimler konusunda hemfikir davranmaya devam ediyor. Şu anki adaylıklara baktığımda gayrimüslimleri “24 Nisan”larda bir vitrin olarak kullanan partilerin onlarla siyaset yapma samimiyeti halen yetersiz.

Kaldı ki Ermenilerin de samimiyetinin aynı yetersizlikte olduğu kanaatindeyim. Yoksa siyaset yapmak isteyen şimdiye kadar zaten gider bir yerlerde yapardı. Ve biz de duyardık. Ermeni olup da kimliğini reddetmemiş ve halen siyaset yapanların sayısı da bir elin parmaklarından bile az.

Neyse bu hafta konuyu böyle dolandırdım. Ama tüm bu samimiyetsiz ortamda Ermeni bir milletvekilinin gerekliliği ile ilgi böyle bir aforizma üzerinde kararsız kaldım.

Okuduğunuz bu kararsızlığın sonucudur. E ben kararsız isem Ermenilerin büyük bir kısmı da kararsızdır diye düşünüyorum.

Hep demişimdir bu ülkede en kolay elde edilen şeyler başlıklardır. Herkes Başkan, herkes Ermeni, herkes milletvekili, herkes gazeteci veya siyasetçi, herkes Ergenekoncu olabiliyor. Meslektaşlarımız Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın Ergenekon davasıyla ilgili gözaltına alındığı şu günlerde düşünmeden edemiyorum.

Baştan beri yanımızda kimler vardı?

Pek kimseyi göremiyorum. Ya var olanlar gitmiş ya da yenileri gelmiş. Ama yolun başından bu yana kimse kalmamış.

Nedim’i Hrant Dink Cinayeti kitabını yazarken ve sonrasında desteklemeyenlerin, Ahmet’e medya yasağı getirildiğinden beri ona köstek olmaya çalışanların şimdi onlar için Taksim’deki eyleme gelmesi benim için çok anlamlı. Eylemde İşçi Partisi’nin arkadaş Doğu Perinçek posterleriyle gelmesi tüm eylemin ritmini değiştirdiği gibi, Nedim’i ve Ahmet’i samimiyetsizce desteklemeye gelen “solcu”  ya da “Ermeni” ya da “Kürt” geçinen aydınların İşçi Partisi ile aynı tarafa düşmesi ne trajik bir durumdur değil mi?

Her şeyin karma karışık olduğu şu dönemde ben de bu karmaşada birkaç iğne iplik buldum kendi kefenimi dikmeye başladım… Hadi hayırlısı…