Futbolda, burjuvazinin kulüpleri satın almasının sermayenin küresel saldırısından bağımsız olmadığını ve başka bir tarafıyla da, satın aldıkları kulüplerle yarattıkları “vaha”’larla örttükleri kirli yüzlerini görmemiz ve bu örtüyü kaldırmamız gerekiyor.

 

Dolar milyarderlerinden satın aldıkları kulüplerin taraftarı oldukları ve tek hayallerinin bir Şampiyonlar Ligi kupasını kazanmak olduğu tarzındaki açıklamalarla sıkça karşılaşıyoruz. En kıdemlilerden biri olan Chelsea’nın sahibi Abramovic’in, takımının mağlup olduğu maçlarda o “üzüntülü” yüzü ekranlara sıkça geliyor.

 

Bu notada kritik sorulardan biri de, Abramovic’in Chelsea’ya nasıl para aktardığı ve bunu nereden geldiği… Rusya’nın kapitalizme geçiş sürecinde, “kapitalizmin kurumlara ihtiyaç duymadan “piyasanın sihirli eli’yle inşa edilebilirliğini” öne sürüyordu liberaller. Tabi “inşa edecekleri şey” sömürünün nasıl olacağıydı. Durum pek de bekledikleri gibi olmadı ama ortaya çıkan sonuç da zaten yine burjuvazinin bir parçasıydı. Piyasanın sihirli eli’nin kapitalizmi işleten kurumlardan ibaret olduğu tekrar görüldü. Eski Halk Demokrasileri’nde bu kurumlar yoktu. Bu durum da, mafyatik ilişkileri daha ön planda olan (diğer ülkelerde burjuvazinin gizleme konusunda epeyce yol aldığını da unutmadan!) yeni palazlanmış bir burjuvazinin ortaya çıkışını resmediyordu. Bu sınıfın önde gelenleri arasında yer alan Roman Abramovic, kısa diyebileceğimiz bir sürede sömürdüğü kara parasını aklayabileceğini düşündüğü çok iyi bir oyuncak bulmuştu kendine: Chelsea. Burjuvazinin oyuncaklarıyla beraber bugün futbol, kapitalist sömürünün bir parçası olarak sömürmeye ve uyutmaya devam ediyor.

 

Chelsea’nın sahibi Rus iş adamı R. Abramovic takımı satın aldığından beri futbol dünyasında transfer ve kulüp yönetimi konusunda farklı bir örnek teşkil ediyor. Örneğin futbolda başarının en önemli unsurlarında biri olan istikrar Chelsea’da pek rastlanan bir durum değil. Mourinho’nun gönderilmesinden sonra sırasıyla A.Grant, G.Hiddink, C. Ancelotti ve 2011 sezon başında André Villas-Boas takımın başına geçti. Chelsea’nın başında André Villas-Boas’ın da ömrü uzun sürmedi ve 2012’de Di Matteo takımın başına geçti.

 

Teknik adam konusunda istikrarsızlığın yanı sıra yüksek bonservisle oyuncu transfer etmek de Abromovic’in en önemli hünerleri (!) arasında yer alıyor. Özellikle yüksek bonservis bedelleriyle transfer edip de hemen hiç faydalanamadan gönderdiği oyuncularla meşhur Abramovic’in Chelsea’sı. Artık bu kervana Manchester City’de katılıyor. Sermaye sınıfının futboldan anladığı daha fazla olmazdı zaten. Onlar için sadece sömürü, kara para aklamadan bahsetmek gerekiyor.

 

Örneğin 2003/2004 sezonunda Chelsea toplamda 180 milyon Avro’ya yakın bir transfer harcaması yaptı. Bu dönemde alınan oyunculardan ( Crespo, Veron, S.Parker, Makalele, G.Jonshon, Geremi, Duff, Bridge, Smertin, Mutu ) hiçbir oyuncu bugün kadroda yok. EN son bu oyunculardan J.Cole takımdan ayrılmıştı. 2004/2005 sezonunda da toplamda 160 milyon avro, 2005/2006 sezonunda da 91 milyon avroluk transfer yaptı. 2006/2007 yılında da 90 milyon avroluk transfer yapan Chelsea’da 46 milyon avroya alınan Shevcenkho‘dan aldığı verim dillere destan olsa gerek. 2007/2008 ve 2008/2009 sezonlarında da toplamda 100 milyon avroya yakın transfer yapmıştı. 2009/2010 ve 2010/2011 sezonlarında toplamda 137 milyon avro bonservis bedeli öderken, 2011–2012 sezonunda da 100 milyon avro civarında transfer yaptı. 2011–2012 sezon başında Manchester City ve Manchester United’ın ardından Premier Lig’deki bonservis değeri en yüksek üçüncü takım konumundalar.

 

Fakat Chelsea’da bunun karşılığı beklenen başarı bir türlü elde edilemedi. 2003–2012 arasındaki altı yılda toplamda 800 milyon avroya yakın transfer yapan Abramovic’in Chelsea’sı karşılığında üç Premier Lig Şampiyonluğu ile yetinmek zorunda kaldı.

 

2003’ten bu yana var olan hataları sıralarsak: i) Süreç içinde yapılan teknik adam değişiklikleri ii) Takımda aynı mevkide oynayabilecek oyuncu varken fazlaca transfer yapmak (Aynı anda Geremi, Makalele, Veron, Smertin – dördü de orta sahanın ortasında görev yapabiliyor- ‘i kadroda bulundurmak) iii) Aynı mevkide iyi oyunculara sahipken yüksek bonservis bedelleriyle o mevkiye yıldız olarak nitelenen oyuncuları almak (Drogba varken Shevcenkho’yu almak gibi).

 

Başka bir yönüyle de kulüpleri milyar dolarlık patronların nasıl yönetemeyeceği apaçık ortada. Abramovic’in öncülük ettiği bu yolda Abu Dabi United Grup bayrağı taşıyor. Onlar da sadece transfer yapıyor ve başarılı olabileceklerini düşüyorlar (!).