Ertuğrul Özkök "Arkadaş, Kürtlere ne veriyorsan, hangi hakkı, hangi güvenceyi tanıyorsan, aynısını ben de istiyorum..." demiş.

Eskiden olsa böyle bir şey istemezdi. Bugün Kürtler temel haklarını kimseden dilenerek almıyor. Bu hakların yıllarca mücadele ederek teslimi söz konusu.

Ağzıma alamayacağım tüm kötü şeyler ile size seslenmeyeceğim Sayın Özkök. Fakat en azından hakkında ne düşündüğümü bil istedim.

Geçmişte Kürt’e ne verilmişse almak ister miydin? Bu soruyu aslında ben değil Sevgili Ferhat soruyor. Ben sadece onun sorusunu tamamladım.

Roboski ailelerinden, katliamda kardeşi Serhat Encü’yü kaybetmiş olan Ferhat Encü sizin sözünüze cevaben bir twit atmış ve “Roboski’yi ister misiniz?” diye soruyor. Yeni katliama maruz bırakılmış bir abinin bu feryadı benim kalbimin zarını deldi, fakat siz sağırlaştınız.

Hakikaten mesela Roboski katliamının aynısını verelim size de Sayın Özkök. Bakın bu katliamın aynısını almak için can atacaksınız.

Düşünün ki tepsi gibi düz bir yaylada saklanacak tek bir kaya ya da ağaç dahi yok. Sizin deyiminizle kaçağa gidiş ve gelişte heronlar ile katliam bölgesi de iyice netleştirilmiş, sonra ferman buyurmuş paşa, top mu istersin uçak mı? Bir saate yakın bombalalar tepende.

Bu yetmedi bölgeye ambulansların girmesi önlenerek nerede ise 10′un üzerinde çocuğun ölmesi beklendi .

Bu öyle bir “hak” ki anlat anlat bitiremiyorum. Defalarca çocukları için adalet isteyen anne, baba ve gençler göz altına alındı ya da tutuklandı. Öyle bir demokrasi var ki ülkemizde, bu da yetmez deyip hükümet vermeye devam etti.

Yargılama süreci başladı ve yıllardır da devam ediyor ama tek bir çavuş dahi cezalandırılmadı. Fakat her fırsatta Roboski için adalet isteyenler -ki ben de buna dahilim- cezalandırıldı.

Tabii bu hakkın aynısından istiyorsanız bir katliam yetmez size. Güçlükonak, Şırnak katliamı, Dersim, Zilan… Bunlar da yetmediyse inanın bana tarihe baktığımızda size verebileceğimiz daha çok şey var ama artık kalem yazmıyor ki sayın Özkök.

Sizin mürekkep değil kaleminizden kan akıyor sanki.

Artık bu kadar utanmazlığa verilecek bir isim bulamıyorum. Belki de bugün Kobani’de beş gencecik ömrüne doymamış canı toprağa verdiğimden ver yansın ediyorum, bilemiyorum.

Ece Temelkuran mı söylüyordu bu sözü tam bilemiyorum , “hangi ara biz bu kadar vicdansız olduk.”

Bu gün yaşadığımız duruma çok güzel uyan bir söz diye düşünüyorum .

Fakat bu durumdan kurtulmayı sağlayacak tam soru o değil. Asıl soru biz insanlıktan çıktık da nasıl tekrar insan olabileceğiz? Bizim sürekli öyle boşlukta asılı duran ve cevap bulunmadığı sürece de Temelkuran’ın o sorusunu sormaya devam edeceğiz.

Yıllarca bir halka nefes aldırmayacaksın, eline geçen her fırsatı bu halkı katliamdan geçirmek için kullanacaksın, sonra bir had bilmez çıkacak ve diyecek ki “Kürtlere ne veriyorsan, hangi hakkı, hangi güvenceyi tanıyorsan, aynısını ben de istiyorum..."

Kobani’den bir gözlemimi sizinle paylaşayım, burada yaşayan insanlar bu daha başlangıç diyorlar, artık gerisini siz düşünün. Ben Kobani’ ye geldiğimde sadece moloz yığınları ile karşılaşacağımı düşünüyordum ki şehir bana ruhunu gösterdi. Sanayi, okul ve kültür binasının olduğu bölgedeyiz. Bir motosikletli yanımıza yaklaşarak siyah örtülü birisinin yoldan koşarak saklanmaya çalıştığını söyledi. Ben ve yanımdaki arkadaşlar asayiş yok mu diye mırın kırın ederken, 15 ya da bilemedin 16 yaşında bir çocuk elinde küçük bir tabanca ile IŞİD’linin peşinden koştu. Düşünebiliyor musunuz bu durumu, intihar saldırısı olabilir ve o her şeye rağmen kaçmayı seçmiyor da onun peşinden koşuyor.

Samimi olmak gerekirse artık Kürt, gerçekten sizin bildiğiniz gibi değil, “dize gel” deyince bunu başaramazsınız. Böyle ortalama akla sahip bir devlet aydınının kavrayacağı işler değil bugün yaşadıklarımız.

Sizin devletinizin yaptığı oyunlar sayesinde, yani Kürtler dayak yiye yiye artık kendilerini savunmasını öğrendiler.

Görüyorsunuz ki belki tüm vücudu TNT kalıpları ile dolu olabilecek bir IŞİD‘linin üzerine küçük bir silah ile 15 yaşında bıyığı bile terlememiş bir Kürt çocuğu arkasına bile bakmadan gidebiliyor. Kim ne söyleyecekse tüm bunları hesap etsin. Bu gün şehitleri toprağa verirken bir kameraman arkadaş ağlamaktan kamerasını mezara düşürürken, küçük bir Kürt çocuğu ise elinde kazma şehidin toprağını hazırlamaya büyüklerine yardım ediyordu.

Fark ettim ki gözlerinde yaş ve korku yoktu. Sadece kendilerine bu durumu lâyık görenlere karşı kinini görebiliyordum.

Sahi Ertuğrul Özkök, sizi bu kadar nefrete sürükleyen şey nedir bilmek isterdim. Yaptığınız ima ile bir halkın bir başka halka sonsuza dek köle kalmasını istiyorsunuz. Kürt halkı nasıl bir şey yaptı ki size tüm bunları diliyor ve istiyorsunuz?