Hakikaten küçük dilini yutasın geliyor.

Bir yaşına daha giresin geliyor.

O yaşından YAŞ kararıyla çıkıp dört artı dört koşasın geliyor.

Duayen duasına çıkasın, muayyen aklını bile kaçırasın geliyor.

 

***

 

Üstat diyor ki…

Böyle bir haber gelse, beş defa daha o yazıyı yazarım.

“Oktay Ağabey” 28 Şubat süreci Hürriyet’indeki “Alçakları tanıyalım” yazısından bahsediyor.

Öyle yazmış, çünkü “haber öyle”!

“Haber” ne?

Genelkurmay’dan gazetecilerin eline faks marifetiyle yapıştırılmış eciş bücüş bir “ifade”:

Şemdin Sakık itirafları!

Geldiği kaynak, veren el, o elin talimatı, talebi, niyeti belli…

Ama “Haber” muamelesi görüyor.

Çünkü 30-40-50-60 yıllık gazetecilikler yetmedi, “Haber”in haber olmadığını anlamaya.

Yetmedi; ele, dile, bele tutuşturulanın “Haber” değil, ancak “Kullanma talimatı” olduğunu bilmeye.

Yetmedi, ulan biz ne yapıyoruz demeye, şey ederim böyle gazeteciliğin içine diye isyan etmeye.

Gazeteye gelen bir habermiş!

Yuh yani! Gazeteye haber gelmez; gazete inceler, arar, araştırır da okura haber verir!

Çevik Bir sizin muhabir miydi!

Murahhas aza mı; başyazar mı?

 

***

 

Kimse bilmiyormuş, meslektaşlarımız farkında değilmiş; psikolojik harekâtın bir parçası olarak gazetelere verilen bir haber olduğunu bilen yokmuş!

Yuh yani!

Brifingi alan, “haber”i de alıyordu.

Psikolojik harekât parçası olmaya can atan camdan vicdan paramparça oluyordu!

Ne psikolojik harekâtı; medya ruhunun, bilinçaltının derinliklerinde, psişik ve pislik tüm zaaflarıyla oynaşan “psikanalitik harekât” idi!

 

***

 

Kullanılmak, bazen hiç bilmeden, evet, hata olabilir.

Yine epeyce utanç vesilesidir ama…

Kendini kullandırmak; gazetecilik adına vaat ettiğin namusa ihanettir!

28 Şubat’ta da ihanettir; 15 Nisan’da da!

Militer psikolojik harekât parçası, paçavrası halinde de ihanettir…

Psikolojini sivil iktidara paspas yaptığında da!

 

***

 

Habertürk’te Didem Arslan Yılmaz gayet net soruyor, “Kullanıldığınızı düşünüyor musunuz?” diye…

Cevap, “Kullanılmışız!.. O yalan haberi yutturanlar, yutturabildiği kişileri kullanmış demektir.”

Peki kişiler neye göre seçiliyor?

Saflar, enayiler, salaklar sofrasında mı?

Kullanma talimatına müsait uyanıklar arasında mı?

Neden şu değil de bu kullanılıyor?

Kimi brifinge, kâtipliğe, ilişmişliğe, yanaşmışlığa, yılışmışlığa müsait narin psikolojiye sahip olup kullanılıyor da…

Başkaları angut, mankafa diye mi, kullanmak ne kelime, devamlı kıllanılıyor!

 

***

 

Yuh yani!

“Ben de kullanıldım, başkası da… Bu kadar basit”miş!

Bu kadar basit öyle mi?

Bu kadar bayağı, deseniz tamam.

Bu kadar sefil, yine tamam.

Basit ha!

Basit diye hiçbir şey olmuyor, patron bir gün sivil iktidara boyun eğip sizi yollayana kadar işiniz, köşeniz, statünüz kalıyor…

Basit diye, başka gazetecilere balans ayarına hevesli Konsey kalıyor; başında “kullanılanlar” kalıyor!

Basit diye, dört köşeden bir köşeye çekilmeye lüzum olmuyor, Meclis yolu da tutuluyor!

 

***

 

“Kullanma” ameliyesi keşke 28 Şubat’ta vuku bulup 1 Mart’ta bitseydi.

Bir duayenden ibaret, yen içinde yok olsaydı.

Bir Çevik’ten başkası, bir dönemden ötesi tenezzül etmeseydi.

Lakin yaygın tenezzül ile salgın tefessüh.

Asker Bir’i gidiyor; Sivil Öteki geliyor!

Duayenler dökülüyor; Bedduayenler fışkırıyor!

Şubat lanetleniyor; mart, nisan basıyor!

Kullanılana sallayan; yeni kullanıcı elinde sallanıp yuvarlanıyor!

Psikolojik harekât parçaları parçalanıyor; yeni ilişmeci “pisik”ler kendini parçalıyor.

Esas sorun şunun bunun harekâtında değil…

Esas sorun, gazetecilik psikolojisinin bozuk; ruhunun yaralı, vicdanının karalı olması!

 

Basın özgürlüğü ile ifade özgürlüğü hiç cezaevinde olmasa; gazetecilik üstüne sadece “Zeki, Çevik Bir Ahlaklı” olmayı konuşabilirdik!