Çok değil sadece birkaç ay önceydi.

Çözüm süreci kapsamında Demokratik Toplum Kongresi Eşbaşkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ile BDP Batman milletvekili Ayla Akat Ata'nın İmralı’da Abdullah Öcalan ile görüşmeden önce…

Doğu ve Güneydoğu illeri ya da bölge halkının deyimiyle “Kürdistan”da sular durulmadı yıllar yılı.

Sokaklarda barikatlar kuruldu.

Ateşler yakıldı.

Sloganlar atıldı.

Engel olmak isteyen güvenlik güçlerine - çoğunlukla - ele geçen tek silahla, taşla karşılık verildi.

Ancak hakim gücün orantısız gücü her yerdeydi.

Çoluk çocuk da dinlemedi.

Kadın yaşlı da.

Halbuki ana dilleri yasaklanan, çocuklarına istedikleri ismi bile koyamayan, köyleri yakılan, devlet tarafından yok sayılan, uzun yıllar asimilasyona tabi tutulan, toprakları mayınlanan, ikinci sınıf vatandaş görülen ve taleplerine kulak tıkanılan bir kitlenin, bir halkın tepkisiydi sadece.

Fakat bu ses batıda hep farklı duyuldu.

“Terör” olarak nitelendi, lanetlendi, tepki gördü.

Kürt olmayan kitleler tarafından geniş çapta sahip çıkılmadı, talep edilmedi hakları…

Bugünse bir başka eylem Türkiye’nin gündeminde.

Eylemler Gezi Parkı ile başlasa da, asıl tepkisi iktidarın baskıcı buldukları tavırları olduğunu söyleyen, saat kaçta alkol satışı yapılacağından imam hatip liselerinin çoğalmasına, kaç çocuk doğurulacağından kürtaj kararına yaşam hürriyetinin kısıtlandığını savunan bir kitlenin tepkisi…

Yine barikatlar kuruluyor.

Ateşler yakılıyor.

Sloganlar atılıyor.

Engel olmak isteyen güvenlik güçlerine - çoğunlukla - ele geçen tek silahla, taşla karşılık veriliyor.

Ve yine hakim gücün orantısız gücü her yerde.

Tek fark ise kamuoyunun tepkisinde…

İletişim kanallarının neredeyse hiçbirinde kullanılmıyor ‘terör’ ifadesi.

Ya “direniş” ya da “eylem” deniliyor.

Bunun nedeni çok da gizli olmasa gerek…