Diyarbakır Newroz’a hazırlanıyor. Diyarbakır, Kürt sorununun halının altına süpürülmek istendiği koşullarda kendini göstermeye hazırlanıyor. Diyarbakır, acıların ve özgürlük taleplerinin simgesi haline gelmiş bir kent. Kürtler, pazar günü bu kentte siyasi iradelerini yeniden ortaya koyacaklar.
Statükonun ve militarizmin gelenekselleşmiş “çözme süründür” siyasetinin sonucu olarak yüzlerce Kürt siyasetçi hapiste. Anadil konusunda yeni sözler söylenmiyor, yeni fikirler üretilmiyor. Diyarbakır halkında, Kürt sorununun seçim sonrasına ötelendiği yönünde bir kanaat var.
1990’lı yıllar, siyaset üzerindeki militarist hegemonyanın zirveye ulaştığı dönemlerden biriydi. Hâkim güçler arasında Kürt özgürlük taleplerinin bastırılması temelinde gerçekleşen uzlaşma, askerlere neredeyse sınırsız bir hareket alanı sağlamıştı. 

Militarizmle hesaplaşma dönemi
Türkiye ‘militarist hegemonya’ ile hesaplaşmanın en kritik dönemeçlerinden birinde seçimlere gidiyor. ‘Militarist hegemonya’nın ana odak noktalarından birini, uzun bir zamandan beri, Kürtlere yapılanlar oluşturuyor. Darbeciler ve Ergenekoncular en çok Kürtlerin taleplerini bastırırken vahşileştiler.
Malatya’daki Zirve katliamının bir kolektif darbe girişiminin parçası olduğu ortaya çıkıyor. Bu olayın Malatya’daki üç beş ‘serseri’ çocukla sınırlı bir mesele olmadığı belliydi. Ama üstüne yatmak istediler. 4 sene boyunca da yattılar. Eğer militarizmle hesaplaşma sürdürülecekse Hrant Dink cinayeti davası bu hesaplaşmanın geçmesi gereken en önemli aşamalardan biri olarak önümüzde. 

AK Parti, Kürtler ve CHP
Bir partinin Kürt meselesi ve militarizm konusundaki duruşuna bakılarak, o partinin ne oranda halkçı, özgürlükçü, yenilikçi bir çizgi izlediği konusunda fikir edinilebilir. Ayrıca, Kürt sorunu ve militarizm ‘birbirinin panzehiri’ gibidir. Kürt sorununda çözüm istiyorsanız, militarizmle de hesaplaşmayı göze almanız gerekir. Bu iki mesele hep diyalektik bir ilişki içinde ilerlemiştir.
AK Parti, son aylarda, bu iki konuda, geçmişteki performansından uzaklaşan bir görüntü veriyor. CHP’nin ise kendi çapında ilginç çıkışlar yaptığını görüyoruz. CHP’nin askerlik konusundaki projesi karşısında AK Parti’nin statükoya yakın sayılabilecek bir üslup kullanması şaşkınlık yarattı. CHP, (Ergenekon tutumunun da etkisiyle) yaşadığı inandırıcılık sorununa rağmen şaşırtıcı ve deneysel adımlarla risk alırken AK Parti’nin bu adımları yeterince ciddiye almadığını görüyoruz. 

Diyarbakır’a çözüm için bakmak
Diyarbakır’da yarın on binlerce insan ‘çözüm’ için meydana çıkacak. ‘İyi Kürtler’i ‘kötü Kürtler’in baskısından kurtarmak gerekçesiyle hapse atılan ve sorgusuz sualsiz aylardır cezaevinde yatan Kürt politikacılarından yana bir irade ortaya konulacak. Diyarbakır’a dost gözlerle ve çözüm için bakarsanız barışçı cevheri algılayabilirsiniz. Olumsuz gözle bakarsanız, ‘askeri önlemler’ ve militarist yaklaşımlar size sempatik gelmeye başlayabilir.
AK Parti yönetimi, referandum başarısının ve seçim anketlerinin de etkisiyle bir rehavete kapılmış gibi. “Bize alternatif oluşturabilecek bir güç yok; o nedenle statükoyu daha fazla zorlayarak ve yeni şeyler söyleyerek risk almamız bu aşamada gerekli değil” psikolojisi hissediliyor.
Ama Tayyip Erdoğan’ı bugünlere getiren ana dinamiklerden biri, statükoya ve militarizme kafa tutan tavrı, yani kendi deyişiyle ‘dik duruşu’ydu. Toplum ondaki bu enerjiyle duygusal bağ kurmuştu. Kendisinin askerlik ve Kürt sorununda son günlerde sergilemekte olduğu tutumda ise bu enerjiyi görmek pek mümkün değil. Tayyip Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na askerlik konusunda verdiği cevaplar ve anadil konusunda sergilediği tutum, statükodan çok halka karşı bir ‘dik duruş’ olarak algılanabilir.
Diyarbakır’da meydanlara toplanacak kalabalığın iradesi, yenilik özlemiyle militarizm arasında ikilem yaşayan topluma ve hükümete önemli mesajlar verebilir.