“Her işten atılma bir ihraç değildir; ihracın sadece işini kaybetme olduğunu sanıyorsanız yaşananlara dair hiçbir şey anlamamışsınız demektir
Prof. Dr. Ayşen Uysal

İşsizlik zor, işinden olmak daha zor. Hele belli bir yaşta isen, bir de siyaseten sakıncalı isen...

Geçmişinde herhangi bir soruşturma veya kovuşturmaya uğramamış bir kamu çalışanı KHK marifetiyle ihraç ediliyor. Sakıncalı bir işsiz olarak hak mücadelesi vermek gerektiğini bilse de yıllarca beklemek durumunda kalıyor. Kimi ihraçlar şurada burada hak arama işine girdiğinde devletin kolluk güçleriyle yüzyüze gelmiş dayak yemiş, yerlerde sürüklenmiş üstüne üstlük hapsedildiği gerçeği bir yana, yasal süreçten mahkemelerden umut kesmeyenler de bir bir hüsrana uğruyor.

12 Eylül faşizmi döneminde 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atılmışken 15 Temmuz 2015 darbe girişiminin ardından en az 125 bin 678 kamu kamu görevlisi ihraç edildi. İlki darbenin ikincisi darbe girişiminin sonucu. ”Allahın lütfü” gereği cemaat derdest edilirken bir taşla birkaç kuş vurma becerisi (!) gösterilerek cemaatle yakından uzaktan ilişiği bulunmayan kamu görevlileri KHK marifetiyle ihraç edildi.

Olağanüstü Hal (OHAL) İşlemleri İnceleme Komisyonu, kanun hükmünde kararname (KHK) ile geçen yılın verilerine göre meslekten ihraç edilen ve kapatılan bazı kurum ve kuruluşlara ilişkin 126 bin 300 başvurudan 108 bin 200'ünü karara bağladı. Bu arada zaman zaman kolluk kuvvetleri ihraçları az da olsa sürüyor.

Başvuruların 96 binini reddeden ve 12 bin 200'ünü ise kabul eden Komisyonda, 18 bin 100 müracaatın incelemesi devam ediyor.

Kendini mahkeme yerine koyan Komisyon 100 bine yakın başvuruyu reddediyor da sonrasında mahkemeler kılı kırk yararak mı kararlar veriyor? Nerdeee...

Şimdi adını sanını unuttuğum bir vatandaşın 15 Temmuz akşamında attığı twitteki tespiti sanırım yeterince açık. Yazılanın bir sözcüğünü yumuşatarak aktarayım; “Darbe gerçekleşirse yandık, gerçekleşmezse hepten yandık.”

İşinden olan kamu görevlileri yıllarca Komisyon’dan haber bekledi, hala bekleyenler bir yana. Komisyondan olumsuz yanıt alan ihraç kamu çalışanları idari mahkemelerin yolunu tuttu.

İhraç gerekçelerinin arkasında isimleri değişse de mutlaka bir silahlı terör örgütü korkuluk olarak hep oldu. Komisyon sonrasında mahkemeler somut delil, bilgi/belge bulamadığında “terör örgütünün” ne menem tehlikeli bir yapı olduğunu ispat derdine düşerken, hak arayan ihraç vatandaş “iltisaklı” ilan edilerek mağduriyetin devamı yönünde kararlara imzalar atıldı.

Bir kamu kurumunda hekim olarak çalışan ihraç vatandaşı işine iade etmemek için mahkeme, delil yerine “istihbari bilgi” ipine sarılmak da bulur işin kolayını.

Mahkeme, “davacının amiri, iş arkadaşları veya çevresindeki kişilerden can güvenliği nedeniyle silahlı terör örgütü aleyhine yazılı veya imzalı bir şekilde tanıklık yapmaları ve beyanda bulunmalarının beklenemeyeceği, nitekim benzer konuda açılmış olan davalarda terör örgütü aleyhine tanıklık yapan ve ifade veren kişilerin, silahlı terör örgütlerinin tehditleri neticesinde sonraki aşamalarda ifadelerini değiştirdiklerinin görüldüğü, gizli tanık veya istihbarat personellerinin de davacının yaptığı işlem veya eylemleri yer ve zaman yönünden somutlaştırılarak beyanda bulunmaları halinde kimliklerinin tespit edilme risklerinin bulunduğu, bu nedenlerle, istihbari araştırma sonucunda yapılan tespitin dışında, davacının yaptığı işlem ya da eylemlere dair somut veri veya tanık beyanı sunulamaması halinde davacının terör örgütüyle bir bağının bulunmadığı sonucuna ulaşmanın, adalete ve hakkaniyete uygun düşmeyeceği görülmektedir. ”(!)

İş arkadaşları veya çevresindeki kişilerin can güvenliği nedeniyle tanıklık yapmaları veya beyanda bulunmasının beklenemeyeceğine kanaat getiren adalet dağıtanlar belge bulamadığını, “gizli” de olsa tanık bulamadığını itiraf etse de bir kez reddetmeyi kafaya koyduğundan ilgili kişi “iltisaklı”dır. İş arkadaşlarını, çevresindekileri geçtik mahkeme kararına göre “istihbarat personelleri” de işi somutlaştıramamış keza somutlaştırırsa kimliğinin açığa çıkması gibi nahoş durumlar ortaya çıkmasın diye düşünmüşlerdir. Subjektif olmak ne kadar da kolay. Beteri ancak davacıyı anasından doğduğuna pişman etmek olur herhalde.

Bilinen bir hikayedir: Küfeli bir Hz. Ali taraftarı Şam'a gelmiş, Şamlı biri ”Bu senin bindiğin dişi deve bana aittir” diye deveye sahip çıkmıştır. Halbuki deve dişi değil erkektir. Halk meydanda toplanmış, Muaviye, iki kişiyi dinledikten sonra kararını açıklamış; Bu dişi deve Şamlınındır. Sonra toplanan kalabalığa dönmüş ve sormuş; Ey cemaat bu dişi deve kimindir? Cemaat hep birlikte haykırmış, Şamlınındır. Muaviye Küfeli'ye ” Görülüyor ki, deve dişi değil erkektir ve senindir.” demiş. Ardından ” Devenin durumu budur ama, sen Kûfe'ye git ve Ali'ye şöyle söyle: 'Muaviye'nin yanında erkek deve ile dişi deveyi birbirinden ayıramayan ve ona bağlı on binlerce adam var. ’

Ağaç kökü yemeleri söylenen ihraçlara devlet dairelerin kapıları kapalı. İhraç olduğu için iş bulmaları da mucize. Ayşen Hoca’nın dediği gibi sıradan bir işini kaybetme değildir. İş arayıp bulamayan ihraçlar, adalet önünde de “somut veri veya tanık beyanı sunulamaması” , sadece ve sadece kaynağı belli olmayan “istihbari bilgi” etiketiyle ” davacının başvurusunun reddine” diyerek devenin cinsiyetinin ne olduğuna devenin “somut” durumu değil, istihbari bilgi karar verir... Aslında sözü edilen istihbari bilginin de olmadığı mahkeme başkanının karşı oyunda çok açık biçimde ortaya konmuş: ” ... davacı hakkında PKK/KCK terör örgütüyle irtibatlı veya iltisaklı olduğu yönünde açık veya gizli kaynaktan herhangi bir istihbari bilginin, tanık ifadesinin, ihbar veya şikayetin bulunduğuna dair bir bilgiye yer verilmediği, dolayısıyla bakılan davada davacının PKK/KCK terör örgütü ile iltisakı veya irtibatlı olduğuna kanaat getirilmesini sağlayacak herhangi bir bilgi ve belgenin ortaya konulamadığı görülmektedir. ”

Doğrusu başkan da, devenin erkek olduğunu biliyor ama çoğunluk “deve dişidir” dediği için ihraç vatandaşa temyiz yolu gözüküyor, temyizde azınlık çoğunluk tahtaravellisinde ne karar çıkar o da onun şansı!