15 Temmuz öncesi KCK’den gelen son açıklamalarda Erdoğan’la artık yeni bir barış sürecinin mümkün olamayacağı vurgulanıyordu.

İngiliz Times gazetesine konuşan KCK Eş Başkanı Cemil Bayık, "Erdoğan'ı ve AKP'yi devirmek istiyoruz. Erdoğan ve AKP devrilmedikçe, Türkiye asla demokratik bir ülke olamaz" diyordu.

Ancak, 15 Temmuz’daki Fethullah Gülen Grubu darbe girişimi sonrası Türkiye’de yeni gerçekler, yeni koşullar ve yeni imkanlar oluştu.

Artık herkesin öncelikle yeni durumu anlaması ve sonra ona göre yeni bir pozisyon alması gerekiyor.

***

HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş partisinin 26 Temmuz’daki grup toplantısında şöyle demişti:

“Kürt sorunu halen bir yaradır. Bu yara durdukça kaşıyanlar olur. Bu yaranın kapatılması ve çözüm sürecine dönülmesi lazımdır. Hükümete de PKK’ye de çağrı yapıyorum. Türkiye 15 Temmuz öncesi Türkiyesi değildir. Yeni durum değerlendirilmelidir.”

Demirtaş’ın bu çağrısı da önceki birçok çağrısı gibi ne hükümet, ne PKK cephesinden karşılık buldu, yeni durum değerlendirilmedi.

Hatta, gelen bazı açıklamalar klasik ezberlerin tekrarlanması şeklinde oldu. Karşısına duvar çıkınca direksiyonu sağa-sola kırmak veya yavaşlamak yerine gaza basan siyasi açıklamalara rastladık.

Darbenin ilk birkaç günü haricinde PKK’nin yaptığı silahlı saldırılar da aralıksız sürdü.

***

Hem KCK tarafından, hem de HDP, DBP, DTK ve HDP’nin İmralı Heyeti tarafından defalarca açıklamalar yapılarak, Öcalan’la görüşme koşullarının yaratılması talep edildi. Bu bir yanıyla haklı bir talep iken, diğer yanıyla Öcalan’sız yeni bir politika üretilemediği, geliştirilemediği izlenimi oluşturdu.

Kürt Sorunu’nun çözümü konusunda yaşanan tıkanıklığın açılmasında Abdullah Öcalan’la görüşülmesinin büyük faydası olacağına herkes gibi ben de inanıyorum, ancak şu süreçte yapılabilecek ama yapılmayan birçok şey varken öncelikle böyle bir talepte ısrarcı olmanın ne kadar reel olduğunun da iyi değerlendirilmesi gerekiyor.

Erdoğan’ı öldürmeyi de planlayan çok ciddi bir darbe girişimi yaşanmış durumda. HDP ve Kürt siyasal hareketi ise öncelikle ve ısrarla “Öcalan’la görüşelim” diyor. Oysa Erdoğan, henüz başındaki belayı atlatabilmiş değil ve bir süre MHP ile CHP başta olmak üzere toplumun farklı kesimlerinin desteğine ihtiyacı var. Böyle bir sıkışmışlıkta Erdoğan’dan Kürt sorununda 180 derece bir dönüş beklemenin, ya da Öcalan’la görüşme konusunda ısrarcı olmanın karşılık bulması zor olabilir.

Bence, Kürt siyasal hareketi bu süreçte Erdoğan’ın elini rahatlatarak, onu çözüm yönünde yeniden bir tercih yapmaya zorlayabilir.

Mesela, darbe tehlikesinin atlatılacağı, geçmişteki karanlık olayların aydınlatılabileceği bir zemin yaratılmasına destek olmak için tek taraflı, karşılıksız bir ateşkes ilan edilebilir, kendilerine bir saldırı olmadıkça silah kullanılmayacağı açıklanabilir.

Ya da PKK elindeki esir asker ve polisleri serbest bırakarak bir iyi niyet mesajı verebilir.

Bu ve bunun gibi adımlar, Erdoğan’a Kürt Sorunu konusunda yeni bir manevra yapma imkanı sağlayabilir. 180 derecelik bir “U” dönüşü olmasa da, çözüm masasına doğru bir yönelim gelişebilir. Öcalan’la görüşmenin önündeki engeller kalkabilir mesela.

Ha, eğer Erdoğan bu adımlara karşılık vermez, savaşta ısrar ederse, o zaman Kürt sorununda çözüm diye bir derdi olmadığı anlaşılmış olur.

***

Aslında Erdoğan cesur davranabilirse Türkiye’yi içinde bulunulan kritik süreçten Kürt barışıyla çıkarabilir. Irak’taki Kürdistan Federe Bölgesi’nin tanınması gibi, Rojava olarak da adlandırılan Kuzey Suriye Federasyonu tanınır, Öcalan’la yeniden müzakere sürecine geçilirse, içeride şiddet ve çatışma ortamı biter. Türkiye geçmişle yüzleşme ve demokratikleşme yönelimine girer. IŞİD’in ortadan kaldırılması ve Suriye’de normalleşme süreçleri hızlanır.

Dış ülkelerle gerilim zeminleri bu şekilde ortadan kalkacağı için hayat normale döner, ekonomi canlanır.

Tercih Erdoğan’ın, ama onu bu seçeneğe yöneltecek siyasal adımların diğer muhataplarınca atılması da son derece önemli.