Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’ın Türkiye ekonomisini başına getirilmesinin piyasa etkileri sürüyor. Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanı olması demek, Türkiye ekonomisini bundan böyle ilk ve tek elden Erdoğan yönetecek demektir, bunu herkes biliyor. Bu durumu Financial Times şu şekilde manşetlerine taşıdı: “Erdoğan ekonomiyi aile meselesi yaptı!”. Nitekim BİST dün ve bugün toplam %8, banka endeksi ise %15 düştü. BİST 91 bine geri çekildi. Yani seçim süreci ve seçimlerin gerçekleşmesinden sonraki seviyelerin de gerisine düştü. Dolar tekrar 4.85’in üzerine çıktı.

Societe Generale analisti Jason Daw tarafından yapılan araştırmaya göre, dolar/TL’nin 2018 sonuna kadar 5.18’e ulaşılabileceği beklentisi dile getirildi. New York Times’ın Avrupa ekonomileri muhabiri Peter S. Goodman ise söz konusu damat atamasını, “Erdoğan’ın yakın zamanda daha sorumlu bir yönetim şekli benimsemeyi amaçlamadığının bir işareti” olarak yorumladı. Goodman ayrıca Erdoğan’ın yüksek seviyelerde büyümeyi gerçekleştirebilmek adına borçlanma seviyesini de kritik sınırlara çektiğini ve durumun artık ekonomik gerçeklik seviyelerini aştığına, Türk halkında yoğun bir ekonomik çöküş korkusunun belirdiğine değindi.

Bütün bunlar bize Albayrak’ın atanmasının pek piyasa dostu bir haber ve gelişme olarak algılanmadığını gösteriyor. Bu yüzden, Berat Albayrak görev devir teslim töreninde büyüme odaklı yaklaşımı devam ettireceklerini ve ilk hedeflerinin enflasyonu aşağıya çekmek olduğunu vurguladı ama özellikle faiz konusuna dair herhangi bir şey söylemekten kaçındı. Kaçınsa da, görünen köy kılavuz istemiyor...

Türk borsasındaki satışların önemli bir bölümü lokomotif hisse Garanti Bankası üzerinden ve Merrill Lynch aracılığıyla yapıldı. Elbette hemen komplo teorileri türedi. Bazıları eski bakan Mehmet Şimşek’in eski bir Merrill Lynch çalışanı olmasından bahisle, doğrudan veya dolaylı olarak bu kritik düşüşü Şimşek’e bağlamaya çalıştılar. Yakında Mehmet Şimşek ‘hain’ ilan edilirse ve casusluk suçlamasıyla içeri alınırsa, hiç şaşırmam doğrusu. Kendisi 2012 yılında Merrill Lynch’teki yıllık 770 bin dolarlık maaşını bırakarak, kendi deyişiyle “bu ülkeye hizmet etmek için” Türkiye’ye gelmiş ve bakan yapılmıştı. Ancak son dönemde ne yaptıysa yaranamadı ve 6 yıllık serüveninin sonuna geldi.

Belirli bir ılımlı ve iyimser kesim ise “Albayrak’ın enerjide olduğu kadar finans alanlarında da uzman olduğunu, hatta üniversitede ders veren bir kişi olduğunu” dile getirmek suretiyle Sayın Damat Bakan’a yönelen eleştiri oklarının bir nevi önüne geçmeye çalışıyorlar. Oysa burada kimse Albayrak’ın eğitimi veya uzmanlık alanını irdelemiyor ve yargılamıyor. Eğer mesele finans ve maliye alanında yetkinlikse, herhalde Türkiye’de Albayrak’ın önünde yer alacak binlerce isim bulunuyor. Bu noktada (zaten artık gizlenmeyen, gayet açık edilen) niyet herkesçe malum: Ekonomiyi eleştirisiz, engelsiz, pürüzsüz ve herhangi bir sorunla karşılaşmadan yönetebilmek. Tabii ki istisnasız hepimiz yeni yönetimin başarılı olmasını diliyoruz, keza artık ikinci bir seçenek veya alternatif yok. Başkanlık idaresi olumlu veya olumsuz ne yaparsa, doğrudan ve derhal ülkemize ve milletimize etki edecek bir sürece adım attık.

Dün itibariyle Milli Eğitim Bakanlığına atanan Ziya Selçuk 2013 yılında "Diyelim ki Milli Eğitim Bakanısınız" demişler, kendisi de "Allah korusun!" diye yanıt vermiş! Sadece o değil, eminim uzun yıllardır kadroda sabitlenen birkaç bakan dışında yeni atanan bakanların çoğu bu atamayı beklemiyordu. Kulağa ilk başta fantastik gibi gelse de, gerçekten ve fiiliyatta Türkiye’nin kabul ettiği Başkanlık sisteminin Krallık veya Sultanlıktan hiçbir farkı yok. Önceki yazılarımızın birinde, bu yüzden, “Türkiye Reisliği” kavramını ortaya atmış ve teklif etmiştim. Bir yönden de iyi olacak, her günün gündemi yerel ve genel seçimler, Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve referandumlar olmayacak. Aksine, her gün yeni fermanlar ile uyanacak, Başkanlık kararnamelerinin dönüştürdüğü bir ülkede yaşamımızı sessiz sedasız sürdüreceğiz. Filozoflar boşuna mı diyorlar, “düşünmemek ve bilmemek en büyük mutluluktur”.

Erdoğan’ın göreve başlama törenine çok sayıda dünya lideri katıldı. Bu “dünya ülkelerini” şöyle bir saymak gerekirse; Bulgaristan, Gürcistan, Makedonya, Moldova, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova, Katar, Pakistan, KKTC, Kırgızistan, Sudan, Gine, Zambiya, Gine Bissau, Ekvator, Somali, Moritanya, Gabon, Çad, Cibuti ve Venezüella. Görüleceği üzere, dünyanın belirli bir bölümü demek daha doğru olur. Acaba Erdoğan yeni bir “bağlantısızlar hareketi” mi teşkil etmeye çalışıyor? Yoksa diğer devletlerin liderlerine davet gitti ama sadece bu ufak ve nispeten önemsiz ülkeler mi davete icabet ettiler...