Yurttan Sesler Topluluğumuzun şu sıralar temerküz halinde, İtalya’daki gibi balkonlardan olmasa da, sosyal/antisosyal multimedya aracılığıyla kendi çalıp kendi söylediği kakofoni eşliğinde, abidik gubidik arayışlar ve abuk subuk çözümler peşinde koştuğu, her ülkenin tahkim ettiği hayali sınırlarıyla, bir tarafta insanlar ölürken, sanki diğer tarafta sağlıklı kalmak mümkünmüş gibi; Corona günlerinde aşkın, öldüren cazibesine kapıldık, gidiyoruz…
Her ülkenin kendi meşrebine göre takılıp, kendi bacağından asıldığı, kimi zaman milyonlarca insanın evine kapatıldığı, kimilerinin uzun süre hiçbir şeye aldırmadığı, kimilerinin vahşi kapitalizmin insafına terk edilip, Adam Smith’in “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler…” söylemine nazire yaparcasına; bırakınız olsunlar, bırakınız ölsünler denilip, “sürü bağışıklığı” geliştirilmeye çalışıldığı günlerdeyiz!
Peki ya bizde durum ne minvalde?
Bolca makarna stoklayıp, bir güzel tirşik otu çorbasını afiyetle hüpletip, ardından şifa niyetine dut pekmezini lüpletip, Arap sabunu ile yıkanıp, besmele ve tuzlu su ile gusül abdesti alıp, hamsi kolonyasıyla dezenfekte olan halkıma Corona morona vız gelir, teğet geçer, alimallah!
Bir de, bazı aklıevvellerin sözüne uyup, daha önce Wuhan’da uygulanan, şu sıralar İtalya, İspanya ve Fransa’da ilan edilen, zorunlu haller dışında sokağa çıkma yasağı konursa, halkımın daha sık boy abdesti alması da farz olacağından; bize hiçbir şey olmaz, yahu!
Artık makarna stokları tükenene kadar; ha gayret, beline kuvvet… Karantina ertesi 90milyonuz evelallah!
Velhasılıkelam; ekonomik kriz, yargının tam bağımlı siyasallaşması, göçmenlerin sınıra sevkiyatı, İdlip bahane; Covid-19 zatı şahane…
“Zengin, fakir ayırmayan!”, herkese bulaşabilmesi ve herkesi öldürme potansiyeliyle, eşitlik ve dayanışmayı zorunlu kılarak, yeni bir sol dalgayı tetikleyebileceği düşüncesindeki bazı Liberal Marksistlere bakarsak; sınıflar üstü şu viral salgını seveceğiz bile, neredeyse!
Sorular, sorular; aklımda deli, tekinsiz sorular…
Bizim pek de alışık olduğumuz, olağanüstü hal uygulamalarına, Avrupa ne kadar dayanabilecek?
Hastalığın bulaşma riskine karşı uygulanan; esnek çalışma, ücretsiz izin, zorunlu haller dışında sokağa çıkma ve seyahat yasağı, ülke sınırlarını kapama, karantina bölgeleri oluşturma, belli ülkelere seyahat yasağı, ülkeye giriş yapanları tecrit etme gibi önlemler sizce, ilk kimi vuracak?
Var olan işsizliği katmerleştirip, göçmen karşıtlığı ve yabancı düşmanlığının, daha da büyümesine neden olmayacak mı?
Sırça köşklerinde oturanların da eşiklerine kadar ulaşan bu anarşist neva; hastalığın bulaşmasını önlemek için alınacak önlemlerin giderek daha da faşizanlaşan uygulamalarını meşrulaştırmaz mı?
Küreselleşme ile sınırlar bir bakıma anlamsızlaşmışken, yaşanan viral panikle; sınırların duvarlarla örülü olduğu ulus devletlere yeniden döner miyiz?
Apokaliptik felaket senaryolarının, yaşanan paranoyanın daha da derinleşmesine yol açtığı; daha militarist, daha eşitsiz ve daha şiddet dolu bir distopyanın başlangıcında mıyız?
Vatandaşının yoksulluğu karşısında, devletin hiçliği ile de tanışmış olmayacak mıyız?
Bakıyorum da Ahfeş’in Keçisi gibi başınızı sallıyorsunuz!
Yani böyle giderse; bu kış komünizm gelecek!
Corona günlerinde başka bir şeyden konuşmak da salgından azade olmak da; ne mümkün!
Peki virüsten baha beter olanı, insanların cehaleti, bencilliği ve vicdansızlığı değil mi?
Büyük bir ihtimalle, Corona günlerinden çıktığımızda, hiçbir şey; evlere kapanırken bıraktığımız yerde durmuyor olacak…
Evet ağır bir mirasımız var; sefil hayatlarımızı ihtişamla taşıyan, ölü canlarız artık!
Ve unutmayın;
Hiçbir şey örgütlü vicdansızlığın sonucu olan ahlaksız cehalet kadar bulaşıcı olamaz!
__________________
Görsel; TV Boy, L’Amore ai tempi del Co..vid-19, Barcelona, 2020