Dün Gürsel Tekin'in protesto olayları nedeniyle yaptığı açıklamayı okuduktan sonra yazmaya karar verdiğim yazıyı bugünkü CHP Basın Toplantısı’na kadar ertelemem iyi oldu...

CHP içinde kurultay sonrası güç kazanan duyarlı, yenileşmeden yana bir takım insanların yeni CHP'de etkin olmaya başlamalarını görmek gerçekten sevindirici...

Hükümetin Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminden miras kalan Suriye politikası bilindiği gibi hem Esad'ın devrilmesine hem de Rojova'daki demokratik kürt yönetimine karşı bir mücadele vermeye yönelikti.

Bölgede itibar ve üstünlük kazanmak, bunu da Müslüman Kardeşler ittifakı üzerinden başarma hayalleri taşıyan bu politika Esad'ın devrilmesine karşı mesafeli duran Batı'lı dostlarınca tasdik görmedi. Sonuç olarak, Ortadoğu'da yalnızlaşma süreci hükümeti çaresiz bıraktı.

"Değerli yalnızlık" böyle bir politikanın sloganı oldu...

Ne var ki IŞİD'in Irak'tan Rojova'ya yönelen saldırganlığı Erdoğan Hükümeti tarafından yeni bir fırsat olarak görüldü.

Şimdi ikili bir oyun oynanacaktı...

Bir yandan IŞİD'in elindeki rehineler bahane edilerek, müdahale yapmak isteyen koalisyon güçlerine istenen destek verilmeyecekti...

Öte yandan ise Rojova Devrimi ile sağlanan Kürt kazanımlarını, batılı ortaklarını da ikna ederek, doğrudan bir müdahale ile yok etme planı devreye sokulacaktı.

Bu plan işlemedi. Ama diğer yandan IŞİD'in katliam yaparak ilerlemesine ve güçlenmesine göz yumuldu.

IŞİD'in elinden rehineler kurtarıldıktan sonra ise asıl amacın yine IŞİD ile mücadele olmayıp PYD, yani Batı Kürdistan yönetimi olduğu daha iyi anlaşıldı.

IŞİD canavarlığından kaçan Kobanili Kürt sığınmacıların ise daha sonra sınırımızı geçmelerine göz yumulması kararı PYD'yi sınır ötesinde itibarsız ve yalnız bırakma amacıyla alındı. Bu nedenle PYD'nin bütün silah yardımı çağrılarına, "daha fazla ne yapalım, bundan da siz sorumlusunuz" denilerek cevap verildi.

IŞİD tarafından ordusu yok edilecek bir Rojova'nın, Kürtlerin barış müzakerelerinde elini zayıflatacağı, bölgedeki moral üstünlüğünü yok edeceği düşünüldü...

Burada Erdoğan ve Hükümetin, çok yönlü hesaplar içinde olduğu da gözden kaçmıyor...

Koalisyon ortaklarına şartlı destek verebileceğini söyleyerek işi yokuşa sürerken içerde ise yaygınlaşması beklenen Kürt aleyhtarlığını kullanıp Kürt politikasında geleneksel çizgiye çekilmek isteniyor, Ülkücü kartı devreye sokuluyor...

Böylece başta askerler olmak üzere Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne duyulan hazımsızlığı bu kez Suriye'nin kuzeyinde yaşamak istemeyenleri kendi safında görmek, somut ilerlemenin sağlanmasına engel saydığı Kürt siyasi mücadelesini görmezlikten gelerek çatışmacı ve oyalayıcı bir taktikle, barış sürecinin adil bir şekilde sonuçlanmasından rahatsızlık duyan çevreleri, kurumları rahatlatmak istiyor...

Yükselen toplumsal kırılmanın yansıması olarak yaşanacak kargaşa ve çatışmalar herkesi korkutuyor. Bunun arkasından kaçınılmaz olarak gelecek müdahaleci bir zihniyetin yeniden hortlaması ihtimali herkesin kanını donduracak bir hayalet gibi aramızda dolaşıyor.

Öcalan'nın pek dikkate alınmayan "Darbe tehlikesi" uyarısı aslında hükümetin izlediği tutumun perde arkasını anlamamızı sağlıyor...

AK Parti ve şimdi Cumhurbaşkanlığı makamında gücünü arttırma hazırlıkları yapan lideri böyle bir tehdidi eskiden olduğu gibi cesurca geri püskürtecek dik duruşa sahip değil artık. Çünkü, iş birliği yapmak zorunda olduğu çevreler ile yeni bir mutabakat sınırları çevresinde hareket etmek zorunda...

Demokrasi sınırlarını çok geride bırakan bir Erdoğan ve AK Parti yönetimi var şimdi karşımızda.

Siyasal varlığını demokratik duruşa değil statükoya dayayan bir iktidardan söz ediyoruz. Böyle bir iktidardan da barış ve demokrasi adına ne beklenir ki?

***

İşte tam bu noktada CHP'den gelen ve Kılıçdaroğlu'nun yaptığı basın toplantısı ile dile getirilen öneriler içimize su serpecek değerdedir bence...

Kılıçdaroğlu'nun aşağıdaki sözleri son derece önemlidir ve dikkate alınmalıdır:

"Gelin, askerimizin kara harekatını Kobani’nin kurtarılması ve IŞİD’ten temizlenmesi amacıyla sınırlandıralım. Tezkereyi hemen çıkaralım böylece halkımızın akrabalarını IŞİD’in öldürmesine izin vermeyelim.

Askerimizi derhal geri çekeceğimizi de taahhüt edelim. Tezkereden yabancı asker konuşlandırma maddesini çıkaralım. Hava harekatları için işbirliği sağlayabileceği maddeyi koyalım. Böylece herkes hedefi ve kapsamı belli olan bir tezkereyi benimsesin. Biz de CHP olarak her türlü desteği verelim.

İç barışımızın yeniden tesisine gelince, çözüm süreci denen Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendi yayılmacı hülyasını gerçekleştirinceye kadar Kürt vatandaşlarımızı oyalama egzersizi artık boş çıkmıştır. CHP toplumsal barışın tehditte bulunduğu bu dönemde, kimsenin aldatılmadığı çoğulcu bir çözüm zemininin Meclis’e taşınması konusunda sorumluluğunu yerine getirecektir."

Görülüyor ki hem IŞİD karşısındaki oportünist AKP politikaları hem de yaratılan gerginliklerle kopma noktasına gelen barış süreci müzakereleri için artık yeni bir çözüm umudu doğmuştur.

Umarım CHP bu tavrını kendi tabanına ve Kürt halkına başarılı bir şekilde izah eder ve AKP oyunu bozulur...