Dünkü yazımda söz ettiğim Kuşadası’nı gürültüye boğan disko “Jade”in sahibi Tibet Bey aradı. Pek kibar, pek sempatik. “Taktir edersiniz ki sürekli denetleniyoruz.. Taktir edersiniz ki kurallara uygunuz.. Taktir edersiniz ki Kuşadası turizmine katkı... Taktir edersiniz ki konser olunca biraz volüm kaçabiliyor... Taktir edersiniz ki ses rüzgarla taşınıyor...”

Kendisine de aynı şeyi söylediğim için burada da yazmakta beis görmüyorum: Taktir etmiyorum! Gece kulübü, Demet Akalın, Serdar Ortaç, sabah beşe kadar bangırdatmanın turizme katkısını ne kadar olursa olsun taktir etmiyorum. Kaldı ki olduğunu sanmıyorum ama öte yandan beni de ilgilendirmez. Tibet beyler, Ahmet beyler, Ayşe hanımlar katkı matkı ayaklarına zengin olsunlar umurumda değil. Benim tek derdim vatandaş uyuyabiliyor mu?

Cevap: Hayır...

***


Aynı durum Bodrum için de geçerli. “Katamaran” diye bir rezillik var. Bodrum Kalesi’nin hemen dibine demirli bir gemi üstü diskosu. Herhalde “hocam biz gürültümüzü açıkta yapacağız, kimsecikler rahatsız olmayacak” diye aldılar 124 yıllık ruhsatlarını ama geminin kıyıdan ayrıldığını kimsenin gördüğü yok bugüne kadar. Ha kalktı ha kalkıyor diye durmadan anons yapılıyor ama sabah beşe kadar bangır bangır orada. Bir gün anlı şanlı Bodrum Kalesi, bu kepaze disko gemisi yüzünden tuz buz olacak, o zaman ne olacak çok merak ediyorum.

Ne oldu tek bir yılcık uygulanabilen 12.00’den sonra gürültü yasağına? 2009’da tak diye çıkmıştı gürültü genelgesi ve pek güzel bir uygulamaydı. Yönetim bastırınca işletmeler kuzu kuzu seslerini kapatabiliyordu. 12.00 oldu mu, Kül Kedisi masalındaki gibi, tak tak tak kapı pencere kapanıyor, ses içeride kalıyordu.

Ne oldu? Ertesi yıl artık ne olduysa yasak kalktı. Daha doğrusu yasağın uygulanması kalktı.

***


Ama işte bu ülkede herkes Çelebioğulları gibi değil ki...

Çeşme Aya Yorgi koyunda 16 yıldır süren bir savaş var. Çelebioğlu ailesiyle “gürültü makineleri” arasında. Çelebioğlu ailesi yıllar önce, huzurun beşiği diye Aya Yorgi koyundan yer almış ve kendilerine ev yaptırmışlar.

Ben çocukken, Aya Yorgi koyuna yüzmeye giderdik. Gördüğüm en güzel doğa parçalarından biri idi. Sessiz sakin, hakikaten rüya gibi bir yer idi.

Artık değil. Türkiye’de çokçokçok zengin olmak bile bir halta yaramıyor.

1996’dan itibaren, bu eşsiz koy işletmelere açıldı ve Çelebioğlu ailesinde huzur muzur kalmadı.

Çelebi Holding Yönetim Kurulu Başkanı Can Çelebioğlu ve annesi Engin Çelebioğlu, binlerce rica ve şikâyetten sonuç alamayınca kısasa kısas metoduna geçti. Müziği sonuna kadar açan işletmeleri protesto etmek için evlerinin bahçelerine dev kolonlar yerleştirip sabahtan gece yarısına kadar “Mehter Marşı” çaldılar.

Kaos, duble kaosa dönüştü. Bir yaz, yer gök Mehter Marşıyla inledi.

Aradan 16 yıl geçti, değişen bir şey yok. Anne Engin hanım ve kızı Canan Hanım, bu sefer de 210 bin dolarlık bir ses sistemi kurmuşlar. Ve yine Mehter Marşı çalıyorlar. Araya Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım bile girmiş (nedendir bilinmez, gürültü makinelerinden yana olarak) ama protesto devam ediyor.

Tanıdığım ettiğim insanlar değil. Hani tanıdığına yalakalık yapıyor demeyesiniz diye özellikle yazıyorum. Tanımıyorum ama sonuna kadar destekliyorum. Dedikleri de çok net: “Kimsenin kazandığı parada gözümüz yok. Para kazanmalarını isteriz. Ancak bizim de bir yaşam alanımız var ve kendi evimizde rahatça uyumak istiyoruz. Müziği biraz kıssınlar. Her yıl bu sorunu dile getirmekten bıktık”

Kimse bana “ama istihdam, ama yüzlerce insan evine ekmek götürüyor, ama turizm, ama katkı, ama kaliteli eğlence yerine de ihtiyaç var...” mavalını okumasın. Sessiz de güzel güzel para kazanılır, sessiz de yüzlerce insan evine ekmek götürebilir...

***


Her zaman söylerim, yine söylüyorum:

Türkün eline iki şey vermeyeceksin!

1) Beton

2) Ses açma düğmesi