Bazı kararlar vardır, bilinçli alınmaz insan hayatında.

Kendiliğinden gelişir, öylece de kalır. Sorgulamaz asla. Sorgulama ihtiyacı da duyulmaz.

Benim Almanya ile ilgili önyargım tam da böyleydi.

Asla gitmediğim ve gitmeyeceğim tek ülke derdim orası.

O kadar ileri gitmişti ki bir dönem bu durum Almanca’nın kulağımda çınlaması bile gerilmeme sebepti yıllar yılı.

Nedenini tahmin edebilirsiniz…

 

Neyse hayat bu ya ABD’ye gitmek için Fransa değil Almanya aktarmalı bir uçuşa katılınca işin rengi değişti.

Münih Havaalanı’nda buldum kendimi bir anda.

 

Bir yandan gerçeği hatırlayıp duruyordum.

Almanların “soykırım”ı literatüre geçirecek derecede sistemli ve bir o kadar vahşice yaptığı katliam gözümün önünden gitmiyordu etrafımdaki kalabalığa bakarken.

Yüzümde kibarca sahte bir tebessüm koysam da altında 6 milyon insanın ölümüne karar vermiş bir ülkede olmanın ağırlığı vardı.

 

İşte tam böyle bir ruh halinde aldım elime Habertürk’ü.

Alman uçuş görevlisinin uzattığı Türkçe gazetelerin başındaydı.

Ve en başında Fatih Altaylı’nın yazısı vardı.

Hedefi Taner Akçam’dı.

Onu “Türkiye düşmanlığıyla meşhur, kimliği ve kökeni müphem“ olarak niteliyordu.

Nedeni 1915 Olayları ile ilgili yazısıydı.

Öyle ya ne hakkı vardı New York Times’ta Suriye olayları ile Ermeni Soykırımı’nı bir tutmaya… Yazıyı hasmane olarak tanımlıyor, yapılanın gazetecilik olmadığını öne sürüyordu.

http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli/760582-nytnin-yaptigi-dusmanliktir

 

Yazıyı okuduktan sonra bakışım değişti Almanlara.

Ne de olsa onlar değil miydi soykırımı yaptıkları kadar yüzleşmeleriyle de literatüre geçen,

Geçmişlerindeki kara lekeyi sonuna kadar omuzlarında taşıyan, buna cesaret eden?

 

Bir derin nefes aldım.

7 günün sonunda bu yazabildim yazıyı.

Washington’da Holocaust Müzesi’ni gezdikten, Los Angeles’ta bir Ermeni mahallesini ziyaret ettikten sonra...

 

Oradaki Malatyalı esnafın Türkçe konuştuğumuzu görünce heyecanla, tüm samimiyetiyle yanımıza yaklaşmasıydı herhalde beni klavye başına zorla iten.

Çoktan yaşama geçirmişti Yahudilerin ünlü sözünü.

Ve ben de yeniden mırıldandım içimden bu sözü: Affet ama unutma…