Türk halkının Kürt meselesi konusundaki en büyük yanılgısı, savaşmaktan ve öldürmekten başka bir alternatifi değerlendirmeye yanaşmaması. Hâlbuki gencecik insanlarımızı bu savaşa göndermekten çok daha anlamlı ve çok daha gerekli bir yol var: Barış.

 

Anadolu ve Mezopotamya, daha fazla kan gölüne dönüşmeden Türkiye halkları 30 yıldır süren bu kanlı savaşa artık dur demeli. Kürt halkının özgürleşmesi, Türk halkını da özgür kılacak. Çünkü bir ulusu ezen ulus, özgür olamaz.

 

Peki, eşitlerin onurlu barışı temelinde demokratik, özgür ve gönüllü birliği sağlayabilirsek Türkiye’de neler değişecek, bir düşünelim:

 

Savaşa ayrılan devasa bütçe, sosyal ve ekonomik sorunların çözümüne ayrılacak. Halkın ödediği vergilerle silah, top, tüfek, bomba değil; çocuklara daha fazla ekmek ve kitap alınabilecek. Gençlere yeni iş olanakları yaratılacak.

 

Alınan son model savaş uçakları ve silahlar yüzünden, halkların ekmeği küçülmeyecek. Yoksul bir halkın vergileriyle alınan silahlarla, başka bir yoksul halk bombalanmayacak. Gençlere işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik dayatılmayacak.

 

Gencecik insanlar dağlarda, sokaklarda, zindanlarda ölmeyecek ve işkenceye maruz kalmayacak. Eşitlik temelinde birlikte yaşam kararını veren Türk ve Kürt halkları, emek hakları için ortak mücadeleye girişebilecekler. Ekolojik, demokratik ve cinsiyet özgürlükçü yeni toplumun oluşturulması için el ele verebilecekler.

 

Artık televizyon kanallarından “Flaş, flaş!” diye başlayan ve kaç asker veya PKK’linin öldüğünü duyuran haberleri görmeyeceğiz. Analar, tabutlara değil, çocuklarına sarılacak.

 

Evladını askere yollamak zorunda kalan yoksul aileler, aldıkları her çatışma ve operasyon haberinde ölüp ölüp dirilmeyecek. Gencecik insanlar, ölmek ve öldürmek zorunda kalmayacak. Aileler, evlatlarını en bahar yaşlarında toprağa gömmeyecek. Askere gitmek, kâbus olmaktan çıkacak. Kürt illerinin adı artık ölümle yan yana anılmayacak.

 

İnsan hakları ihlallerinin doğallaştırılmasına sebep olan “Türkiye bölünecek” paranoyası, gündem olmaktan çıkacak. Artık yapay bir “düşman” olmadığı için devletin içindeki çetelere ve derin örgütlenmelere gerek duyulmayacak. Düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engeller büyük ölçüde ortadan kalkacak.

 

Emniyet güçleri “terörist” olarak gördüğü kendi yurttaşlarını her sabah ev baskınlarında tek tek toplayıp aylarca, yıllarca içerde tutamayacak. Uzun tutukluluk süreleri yüzünden insanların hayatı felç olmayacak.

 

Zindanlarda çürümeye bırakılan mahpuslar özgür olacak. Hiç kimse siyasi düşüncelerinden ötürü anasız, babasız, kardeşsiz kalmayacak. Mahpuslar diri diri yakılmayacak. Çocuklar taş attıkları ya da eyleme katıldıkları için zindanlarda tecavüze uğramayacak.

 

Resmi din eğitimi zorunlu olmaktan çıkacağı için Aleviler ve diğer dinsel inançlar üzerindeki baskı ve asimilasyon ortadan kalkacak.

 

Anadolu’da var olan bütün halkların kimlikleri ve hakları anayasal güvence altına alınacak. İnsanın seçemediği bir mefhum olan “ırk” bir üstünlük vesilesi sayılmayacak.

 

Halkların dilleri, kültürleri, renkleri, bir tehdit unsuru olarak değil; Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim birer zenginliği olarak görülecek. Puşi taktığı için kimseye yıllarca hapis cezası verilmeyecek.

 

Hiç kimse arkadaşının doğum gününde Kürtçe şarkı söylediği için kurşun yağmuruna tutulmayacak. Kürtçe konuştuğu için vücutları doğranmayacak, sokaklarda linç edilmeyecek, aşağılanmayacak. İnsanlar ana dillerini her medeni ülkede olması gerektiği gibi hayatın her alanında özgürce kullanabilecek.

 

Ülkenin hiçbir bölgesi artık sürgün yeri olarak görülmeyecek. Binlerce yıllık tarihe ve bereketli topraklara sahip olan Kürt coğrafyası, kimyasal silahların ve yıllardır süren savaşın yarattığı yıkımdan kurtulacak.

 

Köyleri yakıldığı için evlerini terk etmek zorunda kalan ve büyük mağduriyetler yaşayan Kürt halkı, doğup büyüdüğü topraklara geri dönebilecek.

 

Yağmur yağınca toprağın altından kemikler fışkırmayacak. Toprağa basarken anaların yürekleri sızlamayacak.

 

Sağ ya da ölü ele geçirilen Kürt gençleri kurşuna dizilmeyecek, işkenceye uğramayacak, kulaklarından ya da başka organlarından kolye ya da tespih yapılmayacak, gözleri oyulmayacak.

 

Gençlerin ölüm haberini alan aileler, ölenin kendi evlatları olup olmadığını tespit etmek için hastane koridorlarında ve morglarda saatlerce DNA testlerinin sonuçlarını beklemeyecek. Her ölüm haberiyle, aileler aynı travmayı tekrar tekrar yaşamayacak.

 

Yıllardır sürgünde yurt hasretiyle ve barışın olacağı günün umuduyla yaşayanlar, memleketlerine özgürce geri dönecek ve sevdiklerine kavuşabilecekler.

 

Özgürleşen Türkiye halkları sadece Anadolu ve Mezopotamya’nın değil, bütün Ortadoğu'nun demokratikleşmesi açısından büyük bir güç ortaya çıkaracak.

 

Artık aileler evlatlarının kemiklerini toplu mezarlarda aramayacak. Herkesin mezarının nerede olduğu bilinecek. Ölümler savaştan değil; sadece doğal sebeplerden olacak.

 

Türk halkı düşünmelidir. Nasıl bir ülkede yaşamaktan yanayız? Gencecik insanlarımızı bir 30 yıl daha toprağa mı gömmek istiyoruz? Yoksa tarihimizle yüzleşip, ölümün değil çözümün ve kardeşliğin coğrafyasını mı yaratmak istiyoruz? Yıllardır hüküm süren çatışma ortamının bizlere öğretmesi gerektiği en büyük gerçeklik, savaşın anlamsızlığıdır. 30 yıldır devam eden bu kirli savaş bize acı ve yıkımdan başka ne verdi?

 

“Savaşla çok şey büyüyecek / Büyüyecek mülk sahiplerinin mülkleri ve mülksüzlerin sefaleti / Yönetenlerin söylevleri ve yönetilenlerin suskunluğu” diyen Bertolt Brecht’in bu sözlerini herkes bir ant gibi ezberlemeli ve iyice anlamalı.

 

“Tek bir terörist kalmayıncaya dek” ile başlayan katliamcı anlayış derhal terk edilmeli. Şimdi her zamankinden daha fazla müzakere, çözüm ve barış taleplerimizi dile getirme vakti.

 

Kürt halkı yaşanan bütün acılara rağmen barışa hazır. Sıra, Kürt halkının on yıllardır uzattığı barış elini tutması gereken Türk halkında.