Bir tarafta egzoz muslukları sonuna kadar açılmalı… Atmosferdeki delik büyüyüp genişlemeli… daha çok! daha çok! daha çok! Mevsimler şaşmalı… Ovalar, platolar, tepeler dağlar pancar gibi kızarıp yanmalı… Yakmalı güneş ovaları, platoları, dağları ve tepeleri…
 
Biz gideriz; gidelim…
Doğa yeniler kendini…

 
Öte yanımızda büyük depremler olmalı, koca koca depremler… Kilometrelik fay hatları… kırılmalı kırılmalı kırılmalı… daha derin! daha derin! daha derin! Denizler dalgalanmalı… Onlarca, yüzlerce metrelik dev tsunamiler… Paris, İstanbul, Amsterdam, Varşova, Berlin… Adalet sarayları, karakollar, hücre evleri, camiler ve meclisler… Ne varsa altında kalmalı! En çok meclisler ve hücre evleri…
 
Biz biteriz; bitelim…
Doğa yeniler kendini…

 
Yanardağlar kükremeli, alev tükürmeli hepimizin suratına… Küller, alevler ve kurumlar kaplamalı dört bir yanımızı… Küller, alevler ve kurumlar… Yanmalı, yanmalı, yanmalı… fosilimiz bile kalmamacasına yanmalıyız… Devasa zehirli sarmaşıklar yakalamalı kollarımızdan, bacaklarımızdan, gözlerimizden ve dilimizden… Damarlarımıza zerk etmeli zehrini…
 
Biz yiteriz; yitelim.
Doğa yeniler kendini…

 
Ne varsa insana dâir, atomaltına kadar parçalanmalı… Kâinat nebula ve yıldızlara… kasımpatı ve menekşeye… bulutlara ve dağlara… fillere ve böceklere… tarla faresi ve incir kuşlarına kalmalı…
 
ey güzelim doğa!
ey anam benim…
nasıl olsa yenilersin sen kendini,
yine kendi rahminden.
artık al ağzımızdaki şu memeni,
kes bizi sütten…