Kendinden çok emin konuşan adam, kesinlikle seni aptal yerine koymaktadır. Bak, gör; duy ve dinle. Bahsettikleri sütün beyaz, kömürün kara, şekerin tatlı olduğuyla alakalı gibi kesin şeyler değil ki.

Hele gözlerinin içine baka baka yalan söylüyorsa… Hele hele söylediklerini azıcık teknik konulara bulayarak, birazcık yabancı kelimeler katarak üstünlük satmaya çalışıyorsa; kesin seni, beni, bizi, sizi, onu ve onları cahillerden sayıyordur.

Dün söylediklerini bugün inkâr ediyor, bugün söylediklerinin tam tersini yarın yapıyorsa; lütfen artık başka birileriyle muhatap olun.

Eksikliklerini bağıra çağıra örtmeye çalıştıkça battığını görüyorsan uzaklaş. En çok yakın temasta bulunduğun beş kişinin ortalaması karakterde olacağını hesaba kat.

Muhatabın, birilerinin eksik, yarım yamalak hesapları üzerine; arkadaşlık, inanç, politika ve ekonomi yürütüyorsa; lütfen ‘yeter artık’ deyiverin. Dini inancını amaçları için kullandığını görüyorsan kör değilsin, Allah’a şükür. Politikalarının yalanlar üzerine kurulu olduğunu da gör. ‘Ekonomi’ kelimesini bile doğru söyleyemeyen bir kişinin ekonomideki başarısını, soğan ve patates fiyatlarını doğru bilmesi belirler.

Halktan uzakta, şatolarda, köşklerde, saraylarda yaşayanlar, nereden bilsin, halkın ekmek yerine pasta tüketme zamanlarının geldiğini.

“O kadar cahilsiniz ki; dininiz var diye ahlaka ihtiyacınız kalmadığını sanıyorsunuz”(Nikola Tasla), demeye dilin varmıyor, biliyorum. Senin terbiyen buna el vermez. Ama neredeyse rahat rahat söylemeye alıştırılıyoruz. Her gün her gün televizyonlardan, radyolardan, sosyal medya kanallarından, gazetelerden; ‘büyüklerimiz ve örnek kişilerimiz’ denenlerden küfürler, hakaretler duya duya kaybettik aile terbiyemizi.

Bunca davete rağmen, hâlâ hakaret etmeyi ve küfretmeyi ve kalp kırmayı normalleştirmemişsen, kutlarım seni. Bu senin dindarlığından değil. Bu senin aile terbiyenden değil. Bu senin görgülü ve ahlaklı olduğundan değil. Dindarlıklar da, terbiye de, ahlak da, görgü de medyanın bu kabul edilemez yozlaşma dayatmasına dayanamaz.

Hâlâ hakaret etmeyi ve küfretmeyi ve kalp kırmayı normalleştirmemişsen, sadece zekisin. Bu memlekete, dindarlar değil, terbiyeliler değil, görgülüler değil, ahlaklılar değil, sadece ve sadece akıllılar-zekiler faydalı olabilir.

Küfretmeyi, hakareti, yalanı, ayırımcılığı, böbürlenmeyi ve şatafatı normalleştirenlerin ortak özelliklerini araştırıp bulmak mümkün… Kitaplar dolusu bilgiler değil de, torbalarca belgeler elde edilebileceğinden eminim. Ancak hepsinin de övünerek günün beş vakti değil, on beş vakti böbürlendikleri dindarlıktan nasiplenmedikleri bir gerçektir. En acı olan ise, zeki olmadıkları gerçeğidir. Zeki insan, hak, hukuk ve adaletten ayrılmaz. Zeki insan, insanları incitmez. Zeki insan, etrafındaki insanları satmaz. Zeki insan, zekâsını davranışlarıyla gösterir. Zeki adamı herkes sever. Kaç kişi seviyor diye seçim yapılmasına gerek duymaz. Sevilmesi gönüllülükle gerçekleşir. Rüşvetle ve zorla gerçekleşen sözde sevgiye kanıp, halkın hamiliğine soyunmaz. Zeki insan dürüsttür. Söyledikleriyle yaptıklarının birbirini tutmamasından utanç duyar.

“Eskiden, atalarımız fare avlarmış” diyen karnı tok kedinin, atalarına yabancılaşması kadar yabancılaştık utanmayla. Eskiden, utananların yüzünün kızardığına şahit olunurmuş. Atalarımız öyle yazmışlar kitabelere.