2011 yılında Evrensel Basım Yayın’dan bir kitap çıktı. Müge Tuzcuoğlu’nun Diyarbakır’da on üç çocukla yaptığı söyleşiden yola çıkarak ortaya koyduğu ve tarihe not düşen kitabın adı “Ben Bir Taşım”. Çocukların dünyasını, çocukların dilinden anlatıyor. Onları çevreleyen sert iklimi aracısız, talansız bir sorumlulukla.

Biz yetişkinlere bazı önyargılarımızı yıkabilmemiz konusunda önemli ipuçları sunabilecek bir çalışma bu. Dahası, “Ben Bir Taşım”daki çocukların gözlerine, yüzlerine bakabildiğimiz zaman seçebileceklerimizin, ezbere sarılan cümleleri boşa çıkartması da mümkün. Bu yüzden kitabın okurla kuracağı ilişkisine dikkat kesilmeli. Vicdanlara seslenebilecek yanına. Ortak bir vicdana. Neden derseniz çağımızın hakikatle kurabileceği bağ, küfür sözcükleriyle değil, vicdan sözcükleriyle, üstelik tek bir insanın vicdanıyla da değil, güruhlaşmadan, grup olmayı başarabilen ve o grubun içinde ortak bir vicdan yaratabilecek insanlıkta saklı.

Belki bu sayede, kamuoyunda bilinen adıyla taş atan çocukları birbirlerine benzer acıların ve yalnızlıkların işaret ettiği “bu coğrafyadan birileri” olarak keşfetmek mümkün olabilir.

Belki bu sayede “ama” ile başlayan cümleler bir kenara bırakılır. Yoksulluk ve yoksunluğa karılmış politikaların altında ezilen ve suça sürüklenen bu çocukların gerçeğini çıplak gerçeğini-keşfetmeye çalışmak mümkün olur. Merkezden beslenen bir iktidar söylemiyle değil, çoğulcu bir demokrasinin fısıldayabilecekleriyle.

Çıplak gerçek dedim de. Şiddetin sarmaladığı çocuklardan şiddetten başka bir şey çıkmıyor ne yazık ki. Zorbalığın tek dil olduğu bir ortamda çokanlamlılık ve buradan yürüyebilecek hayaller, yaratıcılık ve ahengin kendine yol bulamaması gibi. Onlara karşı çekilen acımasız setler, önyargı dolu dikenli teller. O setlere ve tellere dolanan küfüre dolanmış ağdalı bir yaşam pratiği, nefretin gürültülü bir talana yanaştığı sahipsiz kıyılar, bu kıyıları döven hoyrat fırtınalar. Bu arada hızla büyüyen çocuklar.

Bu satırları yazarken “Çocuklarımız bizim servetimizdir” diyor ekrandaki Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül.

Haklı. Çocuklarımız bizim servetimiz.

Bu cümleyi tekrarlayıp duruyorum.

Pozantı’da yaşadıklarını kamuoyuyla paylaşan o genci düşünüyorum bir yandan da. Pozantı Çocuk Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’ndaki iddiayı ortaya atanlardan biri olan T.T.’yi. KCK davasından tutuklanan ve bu sayede “ödüllendirilen” gencimizi.

Çocuklarımız bizim servetimiz ya, belli ki bu yüzden.

Paha biçilmez taşlar onlar!

Ha bir şey daha var. Bu “paha biçilmez” taşların öykülerini bizimle paylaşan Tuzcuoğlu, “Ben Bir Taşım”ın yazarı, şu hoyrat kıyının sahipsiz çocuklarının anlatıcısı, aktarıcısı Müge Tuzcuoğlu da KCK davasından tutuklandı.