Doğrusu salgının teknoloji, sosyal medya ve kitle iletişim çağında ortaya çıkması Allah’ın net bir lütfudur. Her zaman kolayca doğru bilgiye ulaşamasak da, bu şekilde tecritteyken bile dünyadan tam olarak kopmaya direnebiliyoruz. Şükretmemiz gereken başka bir husus ise, Tarım Bakanı Pakdemirli gibi bir Sağlık Bakanımıza sağlık bulunmayışımızdır. Maazallah o durumda bambaşka bir manzaranın öğesi olabilirdik. Şu an covid-19 sebebiyle yaşanan vefat sayısında dünyada 12. sıradayız. Yapılan testler arttıkça, günlük ortaya çıkan vaka sayıları doğal olarak artıyor. Yeni vaka sayısında ilk 5’i zorluyoruz. 100.000 kişiye düşen hekim sayısı Türkiye’de 19, İtalya’da 40. Buna karşın, Sağlık Bakanımızın verdiği bilgiye göre, ülkede yoğun bakım ünitelerinin halen üçte biri boş ve müsait durumda. Yurt çapındaki toplam vaka ve ölümlerin yarısına yakını İstanbul’da bulunurken, İstanbul’un her iki yakasına 1,5 ay içerisinde devasa birer sahra hastanesi yapılması planlanıyor. Her kademedeki tüm sağlık çalışanlarına binlerce teşekkürler...

ABD'de twitter CEO'su corona salgını ile mücadele için tam 1 milyar dolar bağışlarken, Cumhurbaşkanımızın başlattığı ve Sağlık Bakanımız Fahrettin Koca’nın “Koronavirüse karşı hepimiz eşit şartlarda değiliz. Maddi desteğe ihtiyaç duyanlara lütfen destekleyin” şeklinde gayet basit ve net cümleler ile açıklayarak gerekçesini anlattığı "Biz Bize Yeteriz Türkiyem" kampanyası bağlamında en büyük bağışı yapan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası 100 milyon lira (aşağı yukarı 15 milyon dolar) aktardı. Buna göre, ya tam olarak biz bize yetemiyoruz, ya da aslında çok da fazla ihtiyacımız yok. Evet, yani devlet baba açık açık dedi ki; “Hop, vatandaş, pamuk eller cebe. Nokta.” Hiç kuşkusuz kampanya kapsamında her bir birey muhakkak para göndermeye teşvik edilmeli. Tabii ki birlik, beraberlik, kardeşlik ve Kudüs adına… Nitekim verilen hesaplara 80 milyon olarak her birimiz 10 TL göndersek, bu devleti ayağa kaldırırız. 100 TL göndersek, ilk 10 ekonomi arasına gireriz. 1000 TL göndersek, eh resmen süper güç oluruz. Aynı Osmanlı gibi... Büyük düşünelim kardeşlerim. Formül bizden, inayet Allah'tan... Bu arada, Vatandaş kendi OHAL'ini ilan ettiğine göre, kendi parasını da basabilmeli, akşamları salavatları bizzat okumalı. Neyse ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye sağlıktan gıdaya ve temizlik malzemelerine kadar iyi bir yerdedir. Devlet böyle günler için vardır." diyerek içimizi rahatlattı. Şöyle parlak bir fikir daha pekâlâ ortaya atılabilir; “Bu virüs belası bir geçsin, Kanal İstanbul'u da öz-iban yöntemiyle yapalım. Allah'ın izniyle Türk milletinin her şeye gücü yeter.” Başkan İmamoğlu "Mart'tan sonra bahar" demişti. Korona komplosunun faili olamaz mı? Büyük resmi görmek gerekir. Bu virüs salgını neticesinde, ya halkın tıbba inancı pekişecek, ya da tamamen bitecek... Tesellimiz ise güzel ve güzide ülkemiz Türkiye’nin ezelden beridir her türlü olağanüstü durumlara ve koşullara alışkın olmasıdır. İçinde bulunduğumuz pandemik tecrit günlerinde, devletimin sağladığı olanaklar sayesinde, e-devlet'ten sgk borcumuzu öğrenebiliyor, hangi okuldan mezun olduğumuzdan emin olabiliyor ve tamamen ücretsiz bir biçimde ikamet belgesini bile çıkarabiliyoruz. Üstelik hak vaki olması halinde, cenaze hizmetleri de 'bedava'. İşte sosyal devlet böyle olunur. İmanı, sabrı, duası olmayanlar bunu bilemez, anlayamaz...

(Suçlu bu minik, sevimli canlı mı? Yoksa onu doğal ortamından koparan, hapseden, satan ve az çok pişirerek tüketen vahşi, kibirli, cahil, ilkel ve acımasız bir kısım insanoğlu mu?)

Boş boş otururken, bundan yaklaşık 3 hafta kadar önce aklıma şöyle bir düşünce gelmişti; “Corona Şehitleri kavramı derhal ilan edilmelidir”. Sanırım diyanet çok yoğundu, fakat sonunda doğru yolu buldu. Ve dün itibariyle Diyanet İşleri Başkanı açıkladı: “Salgın hastalıktan vefat edenler hükmen şehit olarak kabul edilir..." Umarım İran, Suudi Arabistan da inşallah bizi örnek alır ve bu irfan-ilim dağarcığımızdan faydalanır. Gerçekten de şu Anadolu Müslümanlığı denilen şey yapısal bakımdan harika bir oluşum... Asıl Şehit olamayan alçak batılılar utansın... Ayrıca, bu aralar Alo Diyanet hattına “Kolonya abdesti bozar mı?”, “3 defa üst üste Cuma namazı kılmadığımız takdirde, dinden çıkmış mı oluruz?”, “Allah'ın evinde gerçekten virüs kapabilir miyiz? Virüsü, mikrobu da Allah yarattı sonuçta...” gibi telefonlar ve sorular geliyormuş. Aslında bu durumu oldukça olumlu buluyorum. En azından insanlar evde oturmakla kalmayıp, bir nebze olsun beyin jimnastiği yapmışlar. Gerçekten de inanmak, inanç, iman bu kadar basit meseleler olmamalı. Az çok emek ve uğraş gerektirmeli. Sonuçta vaatler azımsanamaz nitelikte, cennet, ebedi saadet vs gibi... Bu zor günlerde dinin önemini çok daha iyi anlıyoruz. Devletimiz bakımından yani... O salavatlar okunurken, imam efendiler de o günlük görevlerini yapıyorlar, maaşlarını hak ediyorlar. Ohh.. Misss... Bir de en dindar insanı bile dinden soğutacak şekilde böğürmeseler keşke. Biraz ihlas ve samimiyet, biraz özen ve itina gösterebilseler ne iyi olur. Sadece birkaç dakika sonuçta. Ha gayret...

 

Ah, her akşam Sayın Sağlık Bakanının ülkedeki günlük vaka ve ölüm sayılarına ilişkin açıklamaları ile bir süre sonra başlayacağını bildiğimiz salavatlar arasında geçen, ömür boyu unutamayarak travmasını yaşayacağımız muhakkak olan o kutsi ve bir o kadar da tedirginlik verici garip zaman dilimi... İşte bu manevi kuşatılmışlık, kanıksanan çaresizlik, bilinçli ve mecburi gerilimdir yaşatan insanı... “İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah -dönüş yapsınlar diye- işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.” (Rum Suresi, 41). “Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin.” (Zümer Suresi, 53.)

Corona Bilim Kurulu Üyesi ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan: "Allah virüsleri insanların belli bir sayının üzerinde çoğalmaması için yarattı" derken, Psikolog (ve Feylesof) Azra Kohen, TV programcısı Oylum Talu’nun sorusu üzerine virüs salgını konusundaki kayda değer düşüncelerini şu şekilde aktarıyor bizlere: “Biz söylenenlere değil delillere bakmak zorundayız. Delillere baktığımız zaman Wuhan’dan giden uçakta virüs bir anda beyine gitmekten vazgeçmez. Yani, beyine gitmekten vazgeçeyim de ciğerlere gidip oksijeni keseyim diye bir evrim yoktur. Doktorlar, böyle bir evrim vardır çünkü virüs bulunduğu, konakçı olduğu yapıyı yok etmek istemezler diyor. Bunun delili nerede? Virüs, fotoğrafı çekilemeyen çok küçük bir yapı. Bu, delili olmayan, bir insanın teorisi. Bana bunu kimse delille açıklama yapamaz. Bu, insan zihninde bağlama yaparak ürettiği şeylerden birisi. Benim delilim nerede? Çin’de çıkan virüsle şu anki virüs arasında çok ciddi farklar var. Bakın bir gemi vardı. Burada birçok insan virüs kaptı. O gemi ile Wuhan arasındaki ortak noktayı bulun.”

(Tüm dünya liderleri delicesine paniklemişken, Reis, İslâm ile sosyalizmi bütünleştiren milli dayanışma formülleri, büyük bir soğukkanlılık ve o derin karizması ile milletine önderlik ediyor...)

Her şey kötü görünüyor olabilir, ama aslında göründüğünden bin kat kötüdür... (La Rochefoucauld)