Nisan ayında İstanbul’da Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen ırkçılık karşıtlarına basın üzerindeki baskıları anlatmak üzere bir toplantıya çağrıldım.

Özgür Gündem adına söz alan arkadaş, Şubat ayında Cizre'deki sokağa çıkma yasağı sırasında bodrum katında mahsur kalan ve kendisinden haber alınamayan Azadiya Welat Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Rohat Aktaş'ın katledilmesini anlatırken göz yaşlarına boğuldu.

Her konuşmacıdan sonra, Avrupa’dan İstanbul’a bir turist edasıyla gelen ırkçılık karşıtı misafirlerimizin rengi yavaş yavaş değişmeye başladı.

Onlarca muhabiri tutuklanan DİHA, sürekli baskı altında olan Özgür Gündem, daha yeni yazı işleri müdürü katledilmiş Azadiya Welat yanında bizim yaşadığımız baskının lafı mı olur diye düşünürken konuşma sırası bana geldi.

Demokrat Haber sitemize 2 kez erişim engeli getirildiğine değinip devam ettim.

100 yıl önce Ermeni soykırımı yapılırken Batı’nın sessiz kaldığını, Osmanlı ordularının başında müttefiki Almanya’nın generallerinin bulunduğunu hatırlatıp, şimdi de Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de yeni soykırımlar yaşandığını, Batı’nın yine sesiz kaldığını, hatta Erdoğan rejimine destek verdiğini anlatırken ben de göz yaşlarına boğuldum.

Sözlerim İngilizceye çevrilirken kendimi toparlamaya çalıştım biraz.

Ardından, aradan 100 yıl geçtikten sonra değil, faşizme, soykırıma yaşanırken karşı çıkmak gerektiğini söyleyip, Batılı ülkelerin Erdoğan rejiminin yaptıklarına arabalarını, ilaçlarını ve çeşitli ürünlerini rahatça satabilmek uğruna göz yummamasını isterken gözüm Özgür Gündem’den gelen arkadaşa gidince tekrar ağlamaya başladım ve sustum.

Her konuşmacı 2016 Türkiye’sinin nasıl baskılar, katliamlar içinde yaşandığını kendi penceresinden anlattı ve gelenlerin “İstanbul Gezisi” boğazlarında kaldı.
***
Sonraki günlerde de, ülkemizin birçok kentinde sokağa çıkma yasakları ilan edilip, günlerce süren operasyonlarda yüzlerce insan katledilirken susan ve hatta Erdoğan rejimine arka çıkan Batı’nın bu tavrı herkes tarafından çokça eleştirildi.

Çeşitli partilerden milletvekilleri, aydınlar, yazarlar her fırsatta Türkiye’deki hak ihlallerini delilleriyle anlatıp Batı’nın tavrını sorguladı.

İnsan hakları ihlalleri, yargı bağımsızlığının ortadan kaldırılması, akademsiyenlere yönelik cadı avı, iletişim, basın, düşünce ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar konusunda Erdoğan rejiminin uyarılması istendi.

Peki Batı ne yaptı?

Sustu, sustu, sustu…

Sonra bir gün…

Günlerden Temmuz’un 15’iyken ülkemizde bir darbe girişimi oldu…

Bizler Erdoğan rejiminden sıtkımız sıyrıldığı halde, darbenin asıl hedefi Erdoğan olmasına rağmen darbeye karşı çıktık, demokrasiden yana olduk.

Batı ise darbeye karşı çıkıp, sivil siyasetten yana tavır alacağına yine sustu, sustu, sustu…

Bu zamana kadar Erdoğan’a arka çıkarak hata yapan Batı, bu defa da ülkemizde yaşanan darbeye karşı tavır almayarak hata yaptı ve kendi savunageldiği değerlere ihanet etti.

Çünkü darbeye karşı çıkmak Erdoğan rejimine destek vermek değil, Türkiye halklarına ve demokrasisine destek vermektir.

Batı bu desteği vermedi…

Toplumun farklı kesimlerinin Erdoğan rejimine yönelik yoğun tepki ve eleştirileri nedeniyle, sandılar ki herkes Erdoğan’dan kurtulmak için bu darbeye destek verecek.

Zaten darbeciler de buna oynadı.

Ama evdeki hesap çarşıdakine uymadı.

DARBE ÖLÜMDEN BETER

Meğer Batı’nın bize layık gördüğü daha ileri bir demokrasi yerine darbeymiş.

Hem de Fethullaçılar eliyle yapılan.

Erdoğan’da ölümü görenlerin sıtmaya razı olacağını düşünüyorlar ama bilmiyorlar ki bu ülke halkı için darbe ölümden de beter.

Hele bir de Fethullahçılar eliyle oluyorsa çifte kavrulmuş demek…

Erdoğan rejiminde zaten sivil darbe uygulamalarına maruz kalıp, tek adam diktatörlüğüne dolu dizgin giderken, bu sivil darbeden kurtuluş Fethullahçı bir darbe midir?

Bizim halk olarak yanıtımız “Hayır” oldu.

Ama “Esad gitsin de nasıl giderse gitsin” anlayışıyla Suriye’yi cehenneme çevirenler bizlerden “Tayyip gitsin de ne olursa olsun” çizgisine gelmemizi bekliyor.

Ülkenin bu noktaya gelmesi hepimiz için felaket demek ama bu gidişatı görüp firene basması gereken asıl aktör Erdoğan’ın da ayağını gazdan çekmeye niyeti yok.

Maalesef…