Başbakan Erdoğan nihayet baklayı ağzından çıkardı.

Çoktandır herkesin bildiği gerçeği ortaya koyup, seçimlerden sonra “başkanlık referandumuna” gidebileceğimizi söyledi.

Bunu seçimlerden önce açıklaması, sanırım “seçimlerin bir tür ön referandum” olmasını sağlamak ve bu fikrinin destekçilerinin miktarını görmek amacını taşıyor.

Erdoğan, seçimlere “Avrupa’nın en hızlı büyüyen” ülkesinin başbakanı olarak giriyor, bu başarı onun taraftarlarını kaçınılmaz olarak artıracaktır, ülkeyi büyüten oyları alır.

Arkasındaki bu heybetli başarıya bir de Erdoğan’ın ülkenin önemli bir çoğunluğunu etkileyen karizmasını ekleyin.

Büyüme hızımızın yüksekliğine ve karizmasına güvenerek “başkanlık” sistemine geçip Türkiye’nin ilk başkanı olmayı hesap ediyor herhalde.

Erdoğan, bütün önemli liderler gibi sevildiği kadar nefret de edilen bir politikacı, büyüme hızına ve karizmasına rağmen başkanlık seçimlerinde oylarını yüzde elliye yaklaştırması bile pek mümkün gözükmüyor.

Peki, neye güveniyor?

Eğer yanılmıyorsam, bunun cevabı, AKP’nin seçim öncesi sessizliğinde yatıyor.

AKP, Kürt meselesinde, anayasa konusunda, askerliğin kısaltılması tartışmasında hiçbir vaade bulunmuyor, seçimlere kadar “büyüme hızının” rüzgarıyla gitmeyi hesaplıyor.

Bütün bu vaadleri de sanırım “başkanlık” referandumuna saklıyor.

Başkanlık referandumunda karşımıza, “PKK’ya af, Ergenekon’a af, bedelli askerlik, yeni anayasa, türbana kamusal özgürlük, Alevilere cemevi” gibi toplumun bütün kesimlerinin ilgisini çekecek vaadleri içine doldurduğu bir torbayla çıkacak.

Başkanlığı toplum ona verirse, o da karşılığında bunları topluma verecek.

Fena taktik değil.

Eski kavgalarının artık iyice solgunlaşıp anlamsızlaştığı bir dönemde “yeni bir başlangıç” gerekiyor.

Buradaki hayati soru, yeni bir döneme “başkanlıkla” mı girmeliyiz yoksa bunları parlamenter bir demokrasi içinde mi çözerek yeni bir döneme başlamalıyız.

Ben, başkanlık sisteminin sadece Türkiye için değil dünyadaki bütün ülkeler için çok tehlikeli olduğuna inanıyorum.

Başkanlıkla yönetilen “demokratik” ülkeler, bilebildiğim kadarıyla “federatif” bir yapıya sahip ülkeler, iktidar sadece “başkana” verilmiyor, aksine paylaştırılıyor.

Amerika’da başkan var ama her eyaletin de seçimle gelmiş ve kendi eyaletinde bir tür “başkanlık” yetkilerine sahip valileri var.

Ayrıca Kongre çok büyük bir güce sahip.

Biz, başkanlık sistemine Amerikan tarzı “federatif” bir yapıyla mı gececeğiz yoksa “Putinvari” bir sistemi mi tercih edeceğiz?

Obama da başkan, bugün “başbakan” sıfatını taşısa da gizli bir başkanlığı hala sürdüren Putin de “başkan”.

Erdoğan hangisini istiyor?

Belki yanılıyorum ama ben önümüze Amerikanvari değil Putinvari bir başkanlık sisteminin konacağını sanıyorum.

Amerika’da, ordu kesinkes başkana bağlıdır ve her türlü disiplinsizlik anında cezalandırılır, bizde ise Putinvari bir başkanlık ancak “orduyla pazarlık yaparak” kurulabilir, Sayıştay ve Ombudsmanlık yasalarının böyle bir pazarlığın peşrevleri olduğunu düşünüyorum.

Bu da bana çok tehlikeli gözüküyor.

Eğer Erdoğan bu söylediklerime aykırı bir “başkanlık” önerisiyle gelirse ben özür dilemeye hazırım ama dikkatimi çeken bir başka gelişme de, Erdoğan’ın “başkanlık fikrine” yaklaştıkça, Avrupa Birliği’nden uzaklaşması, AB’nin demokratik denetleyiciliğini hayatımızdan çıkarmaya hazırlanır gözükmesi.

Eğer “içerde” başkanın iktidarını dengeleyecek “eyalet valisi” türünden başka iktidar sahipleri olmazsa, AB’den de uzaklaşılırsa, orduyla anlaşmış bir “başkanı” bu ülkede kim, hangi güçle, nasıl denetleyecek?

Başkanlık referandumuna yaklaştıkça bu tartışmalar keskinleşecektir.

Ben, başkanlık fikrine muhalefetin sadece Erdoğan’ın bugünkü muhaliflerinden değil aynı zamanda AKP’nin zirvelerinden ve en önemlisi AKP’nin tabanını oluşturan Anadolu muhafazakarlarının önemli bir kısmından da geleceğini sanıyorum.

Putinvari bir başkanlık siteminin bu ülke için “bela” anlamına geleceğini onların da sezmemesi mümkün değil, Kemalist rejimin sorunlarından, başkanlık rejiminin sorunlarıyla boğuşmak için kurtulmak istediklerini düşünmek çok yanıltıcı olur.

Eski kavgaları bitirip yeni bir dönemin kapısını açmanın zamanı geldi.

Ama bu yeni dönemde bizim bir başkandan çok, halkın iktidarının ilk kez tam anlamıyla kabul göreceği bir demokrasiye ihtiyacımız var.