Dün gece internete bir ses kaydı düştü. Ses kaydının Ömer Güney’e ait olduğu iddia ediliyordu. Ben de hadi şunu bir dinleyeyim dedim.

Konuşmaları dinleyince Ömer Güney’in MİT’çi olduğu iddia edilen iki kişiyle Paris’te PKK’ye yakın kişilere suikast planladıkları açıkça anlaşılıyordu.

Geçtiğimiz yıl tam bu zamanlarda, 9 Ocak 2013 günü Paris’te 3 Kürt kadın siyasetçi bir suikastle öldürülmüştü.

Cinayet barış sürecinin, İmralı görüşmelerinin başlamasının hemen ardından gerçekleşince çok sayıda komplo teorisi de havada uçuşmuştu.

Bir süre sonra cinayet zanlısı olarak Ömer Güney adlı kişi tutuklandı.

Ses kaydındaki kişinin kesinlikle işte bu zanlı Ömer Güney olduğuna dair kendisini tanıyanların yorumları da yansıdı internete.

Ben de gece vakti bu bomba haberi hazırlayıp Demokrat Haber’e yetiştirdim. Önce video kaydını koydum, sonra uykuma kıydım, kaydın çözümünü de yapıp habere ekledim. Yatağa girdiğimde sabah oluyordu. Uyandığımda Türkiye’nin tek gündeminin bu olacağından, ortalığın sarsılacağından emindim.

( Ömer Güney’in ses kaydı haberi için tıklayınız )

Ama o da ne?

Öğlene doğru kalkıp televizyonları açıp, internet sitelerine bakınca, her tarafın süt liman olduğunu gördüm. Akşam oldu, hala yaprak kıpırdamıyordu.

Medya yine uykudaydı, tıpkı, Roboski’de, Gezi’de vb olduğu gibi.

Ancak gerçekler öyle inatçıdır ki siz istediğiniz kadar geç görün, geç uyanın, önünüze gelecektir.

Önümüzdeki günlerde hep birlikte Ömer Güney’in ses kaydını konuşmaya, yorumlamaya, tartışmaya devam edeceğiz.

Ben şimdiden bazı değinmeler yapmak istiyorum.

***

Hükümetin en sevdiği teori cinayetlerin örgüt içi hesaplaşma olduğu yönündeydi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan suikastla ilgili o günlerde şunları söylemişti:

"Bu bir iç hesaplaşma olabilir, bunun yanında şu anda teröre karşı vermiş olduğumuz bir mücadele var, mesafe almak istiyoruz, bunu arzu etmeyenler de var. Bunlar tarafından da böyle bir provokatif çaplı bir girişim de olabilir, sabırlı olup aydınlanmasını beklemek lazım diye düşünüyorum.”

Erdoğan, “Bazı teknik bilgiler de geldi; onlar da ilginç. Burası (cinayetin işlendiği yer) aslında içeriden kilitlenen ve bu kilit de öyle tek kilit falan değil, şifreli kilitler. Bu şifreyi bilmeyenlerin açabileceği bir şey değil. O üç kişi bunu açıyor. Onlar da her halde tanımadıkları insanlara kapıyı açmaz. Tanıdıkları, bildikleri insanlara açıyorlar” diye konuşmuştu.

Hükûmet tarafından yapılan açıklamada da AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, "Yapılış şekline bakılırsa bu daha çok PKK'nın kendi içindeki bir iç hesaplaşması gibi görünüyor. Bu süreci sabote etmeye yönelik bugünlerde bu ve benzeri şeyler olabilir" ifadelerine yer vermişti.

***

Eğer Ömer Güney’in konuştuğu 2 kişiden biri Ermeni Lobisi’nden Agop Bakırcıyan diğeri de Rum Lobisi’nden Yorgo Balıkçıdis ise, kasette sesi olmayan ancak orada olup bir köşede sessiz sessiz duran, pis pis sırıtan Yahudi Lobisi’nden Abraham Adan da oradaysa olan biten hakkında fazla konuşmaya gerek yok. Milli birlik ve beraberlik içinde barış sürecimizi devam ettirebiliriz.

Yok eğer bu cinayetin arkasında Ermeni, Rum ve Yahudi Lobisi yoksa failin TC olduğu kabak gibi ortada.

Cinayet, devletin içindeki ister AKP’ci, ister Cemaatçi, isterse ulusalcı gruplar tarafından işlenmiş olsun, sonuçta “Made in Turkey” olduğu, “T. C. Damgası” taşıdığı görülüyor.

O nedenle bu cinayeti hangi grubun yaptığına, hangi grubun deşifre ettiğine odaklanmaktan daha çok siyasi iktidarı hesap vermeye çağırmak gerekiyor.

Öncelikle yapılması gereken MİT’ten ve MİT’in bağlı olduğu Başbakan’dan hesap sormak, bu ses kaydı hakkında acil açıklama yapmalarını istemektir.

Eğer MİT yönetimi ve Başbakan bu cinayetlerden habersizse, bu onlara rağmen yapılmışsa, bunu ortaya çıkarması gereken kendileridir. Ya da, o zaman bir halt etmişler ama şimdi Cemaat ya da başka bir grup barış sürecine zarar vermek için bu ses kaydını yayınlamışsa, bunu da deşifre etmek onların görevi.

Aksi takdirde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu yargısız infazların 1. Derece sorumlusu ve faili olarak derhal yargı önüne çıkarılmalıdır.

Ortada 3 cinayet ve bu kadar açık deliler ve bilgiler varken komplo teorisi yarıştırmayı bırakıp Başbakan’ın ve MİT Müsteşarı'nın yakasına yapışılmalıdır.

***

Ses kaydı çıktıktan sonra muktedirlerin derin sesliği dışında en çok dikkatimi çeken ve beni irkilten muhalif kesimlerin sosyal medya aracılığı ile yaptıkları bazı yorumlar oldu. Acaba bu ses kaydını kim yayınlamıştı? Amaçları neydi? Dikkatli olunmalıydı. Çünkü zamanlama dikkat çekiciydi… Falan filan…

(Ah şu zamanlama yok mu?)

‘La havle’ deyip devam edelim…

Yahu arkadaşım! Tamam, eyvallah! Kaydı kimin yayınladığı, hangi ekibin, hangi rakibine çakmak istediği, amacının ne olduğu vb de önemlidir, bunları da konuşalım, tartışalım; tartışalım da, yahu katilin hiç mi suçu yok?

Ömer Güney diyoruz, MİT diyoruz, Başbakan’a bağlı diyoruz, aloooo…

3 Kürt kadın siyasetçinin katilinin Başbakan’a bağlı MİT’in elemanlarıyla plan yapıp iş tutan Ömer Güney olduğunun neredeyse kesinleştiğini söylüyoruz ya…

Yoksa “O kişiler Suriye’ye çalışan Hataylılar da olabilir, zavallı Ömer Güney’i MİT’çiyiz diye kandırmışlar, cinayeti işletmişler, bir taşla birkaç kuş vurmuşlar” diye mi düşünüyorsunuz? (Bu komplo teorisine bayıldım. Bende de iyi potansiyel varmış. Başbakan ve medyası duymasın bu teoriyi hemen tedavüle sokarlar.)

***

Cinayetin gerçekleştiği günlerde de hem muktedirlerden ve hükümetin sözcülerinden, hem de muhalif, demokrat, aydın kesimlerden, hatta Ahmet Türk gibi bazı Kürt siyasetçilerden akıllara ziyan komplo teorileri üretilmişti. Suikastın arkasında İran, Suriye, İsrail, Rusya, Fransa, örgüt içi hesaplaşma vb olduğu iddia ediliyordu da TC’den, MİT’ten, derin devletten bahsedilmiyordu nedense.

Öyle ya, ülkemizde Ergenekon operasyonu yapılmış derin devletin kökü kazınmış, bütün faili meçhul cinayetler ışıl ışıl aydınlatılmış, kontrgerilla operasyonları deşifre edilmiş, sorumlular yargı önüne tespih gibi dizilmişti. Koşar adımlarla ileri demokrasinin altın çağına gidiyorduk.

Sanki ortaya çıkan bilgilerden yola çıkıp Ak Parti hükümetini ve T.C. devletini işaret etmek, bazı sorular sormak barış sürecine halel getirecekti. Bir an önce barış olsundu da yüce devletimiz bildiğini okumaya devam etsindi. Gerekirse soykırımlarla kökünü kuruttuğumuz halkarı bile suçlar, devletimize zeval verdirmezdik.

Bunların yanında Kürt siyasi hareketinden birçok isim bu işin arkasında devletin olduğunu, gerçeklerin açığa çıkarılmasında asıl sorumluluğun Ak Parti hükümetinde bulunduğunu da dile getiriyordu.

Tabii çok saygıdeğer kanaat önderlerimiz, televiyon yorumcularımız ve kamuoyumuz bu ihtimalin doğru çıkmasını hiç istemiyordu. Bir gariban Suriyeli bulunsa, olay ona yıkılsa hep beraber mutlu mesut barış sürecimize devam edecektik.

***

Neyse, şimdi uykudan uyanalım ve gelelim ses kaydına...

Konuşmalarda geçen bazı ayrıntıların ses kaydının Ömer Güney’e ait olduğunu kesinleştirdiği ifade ediliyor. Mesela kayıtta "Abram" olarak ismi geçen Halil İbrahim Gündoğdu'nun çevresi tarafından Abram diye çağrıldığını ve bunu ancak yakın çevresinin bildiği belirtiliyor.

İddiaya göre, Ömer Güney kendini sağlama almak için MİT’çilerle yaptığı toplantının ses kaydını almış. MİT tarafından hapiste aranıp sorulmadığını, MİT tarafından kullanıldığını düşünen Ömer Güney bir yakını aracılığıyla bu ses kaydını ortaya çıkarmış. Parçalar halindeki ses kaydına göre Ömer Güney, Sakine Cansız'ı gençliğin psikolojisini çökertmek için öldürmeyi düşünüyor. Ancak sonra sırasıyla Nedim Sever, Şiyar, Heval Soro ve Remzi Kartal'ı hedef almayı kararlaştırıyorlar. Ama tabii aradan geçen zamanda nasıl olduysa plan değişiyor ve Sakine Cansız, Leyla Şaylemez ve Fidan Doğan öldürülüyor.

Ses kaydının başında şöyle yazıyor:

“Ben Ömer Güney'ın yakınıyım. Ömer, tutuklanmadan önce bilgi ve belgeleri başıma bir iş gelirse bunları açıklarsın diyerek verdi. Ömer Paris'te öldürdüğü üç kadının, öldürme talimatlarını MİT'ten almış. Esas hedefi Sakine Cansız’mış. Diğerlerini eylem sırasında orada bulunduklarından dolayı öldürmek zorunda kalmış. Eylemden önce defalarca Türkiye’ye giderek MİT’çilerle bir araya gelip eylemi planlamışlar. Fransa’dan Türkiye’ye gelip giderken uçak biletlerini MİT’çiler almış. Öldürmek için kullandığı silahı ve diğer şeylerini almak için parayı Ömer’e MİT’çiler vermiş. MİT’çilerlerle yapmış olduğu bir toplantının ses kaydını almış. Bu kaydın bazı yerlerini başına bir iş gelirse bunları saklamam ve gerektiğinde yayınlamam için bana verdi. Ömer’i hapiste kimse arayıp sormuyormuş. Mitçiler Ömer’i kullanmışlar. Ömer’in benden istediği bunlardı. Hepsini yazdım.”

***

Bunlar da Ömer Güney’in MİT’çi oldukları iddia edilen kişilerle konuşmalarından bir demet:

Ömer Güney: Sizin verdiğiniz cep telefonları, benim Fransa cep telefonum hepsi şifreli. Yani kodlamadan giremezler. Şu an oradaki bilgisayarıma girseler bile zaten bir şey yok, içi bomboş, hep temizledim.

Ömer Güney: Ablam (Sakine Cansız) gibi bir meclis divan başkanı genç Halil İbrahim Gündoğdu, çok önemli birisiydi. Bugüne kadar Avrupa'dan dağa 200 kişi göndermiş bu adam. Ormanın içine af edersiniz tuvalet ihtiyacını görmeye gidiyor, ben arkasında bekliyorum. İsteseydim Nedim'i de Uzun'u da yani bu Heval Şiyar dedikleri, ikisini de orada yok edebilirdim, öldürebilirdim, zaman vardı, yer müsaitti. Ormanın içinde yalnızdım, baş başa. Tabii ben izin gelmediği için dokunmadım.

Ömer Güney: Bir kişiyle bağlantıya geçtim, takip falan yemeden, dedim bana bir çift silah lazım. Neden çift diyeceksiniz. Bu gibi operasyonlarda en kral silah olsun tutukluk yapsa karşıdaki adam da silahlı, çakılmamak için ikinciyi çıkaracaktım.

Ömer Güney: Planını yaptım zaten gittim gideli bu 3 kişi üzerinden takipteyim. Ablam (Sakine Cansız) zaten çalışmalardan indi, ama onun kesin girmesi gerekiyor, hani bir gençliğin psikolojisini çökertmek için bu şart.

2. Şahıs: Oraya gizlenip Nedim'e susturucuyla 3 tane sıkmak mesele değil. Bunu yaparsın, bu kolay tarafı. Bunun esas önemli olan tarafı, kaçma kurtulma ve yakalanmama.

1. Şahıs: Planlamanı tekrardan gözden geçirelim. Çünkü en ufak bir hata Allah muhafaza çünkü sen önemlisin diğerleri değil. Tekrardan bi koordine edelim, bizden bi şey bekle. Yine olur da bir fırsat olursa telefon üzerinden yine bir daha önceden planladığımız o şifreli konuşma çerçevesinde, ama şu anda sen tekrardan o planların hepsini bir gözden geçir.

***

1. Şahıs: 1 numara Nedim Sever.

Ömer Güney: O kesin.

1. Şahıs: 2 kim?

Ömer Güney: 2 Şiyar. Çünkü benim kuracağım yönetimin karşısına çıkacaktır, yönetimi engellemeye çalışacaktır.

1. Şahıs: Şiyar finans sorumlusu.

Ömer Güney: Paris sorumlusu. Gençler şunu diyor: Paris komutanı. Bütün paralar onda birikiyor. Adamı indirdik aşağıya ama yine de gitmesi gerekiyor.

1. Şahıs: Abram'ı daha sonra sıraya koyalım.

Ömer Güney: O kolay.

1. Şahıs: İki Şiyar dedik. Üçüncüyü kim diyorsun? Selahattin diyorsun değil mi?

Ömer Güney: Heval Soro diyorum. Dördüncü sıraya Remzi Kartal.

1. Şahıs: Remzi geldi mi yalnız hiç affı olmaması lazım.


***

Evet sayın Başbakan ve sayın Hikmet Fidan. Şimdi söz sizde. Ömer Güney’e ait bu ses kaydına ne diyorsunuz?

Şu anki verilere göre cinayetlerin sorumlusu MİT olarak görünüyor. MİT'in Müsteşarı da Başbakan'a bağlı çalışan Hakan Fidan?

Lütfederseniz sizden bir açıklama bekliyoruz. Hani barış sürecindeyiz ya?