Hükümete yakın çevrelerde şu analizin çok yaygın olduğunu görebiliyoruz: “Bugüne kadar PKK’yla mücadelede güç ve karar sahibi olan merci TSK’ydı. TSK, siyasetteki ve toplumsal yaşamdaki etki alanını PKK ile mücadelenin sürekliliği üzerinden temellendiriyordu. Ordunun siyaset içinde olmasını isteyen kesimler, sorunun köklü bir çözümünün sağlanmasından yana değillerdi. Şimdi durum değişti, artık sivil irade, Kürt meselesi, PKK ile mücadele gibi belirleyici konularda hâkim ve karar verici duruma geldi.”
TSK’nın siyasetin dışına çekilmesi noktasında hükümet tarihsel bir rol oynadı. Sivil iradenin inisiyatifi gerçekten elinde tutmaya başlayabildiği yeni bir döneme geçtik. Buraya kadar bir sorun yok, bunlara itiraz eden kitle de eskisi kadar geniş ve etkili değil... Ancak Türkiye’nin 12 Eylül’den miras aldığı ‘militarist yapı’nın henüz hukuki olarak tasfiye edilmemiş olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Genelkurmay Başkanlığı, resmi protokolde hâlâ Milli Savunma Bakanlığı’nın önünde. Sivil iradenin etkisinin, tam olarak gücünü sistemden alan bir üstünlük noktasına geldiğini söylemek için henüz erken.
Ülkemizin dünyadaki ekonomiler arasında 17. sırada olmasından memnuniyet duyarak daha yüksek hedeflerden söz edebiliyoruz. Ekonomi sıralamasında 17. olan Türkiye, beslediği asker sayısı açısından ise kimi istatistiklere göre 6., kimi istatistiklere göre 8. sırada. TSK’nın toplam personel sayısı 736 bin, bunların 275 bini maaşlı.
Almanya, 1.145 trilyon euroluk bütçesinin 31.86 milyar eurosunu yani yüzde 2.77’sini askeri harcamalara ayırıyor. Türkiye ise 312 milyar TL’lik bütçesinin 46.5 milyar dolarını askeri harcamalara ayırıyor. Dolar kuru 1.85 alınırsa, bu, bütçenin yüzde 27.6’sı anlamına geliyor. Kaba bir hesapla, Türkiye’nin bütçesinden askeri harcamalara ayırdığı oranın Almanya’nınkinin yaklaşık 10 katı düzeyinde seyrettiğini görebiliyoruz.
Bunca gelişmeye ve ‘sivilleşme yolculuğu’na rağmen TSK’nın personel sayısında ciddi bir azalma olmadı. Hâlâ on binlerce çocuğumuz askerlerin garnizonlarında garsonluk yapıyor. Şoför, kuaför, posta gibi hizmetleri de eklersek bu sayının neredeyse askere alınan gençlerin yarısını zorladığını görebiliyoruz. Türkiye, dünyanın ilk 10 ekonomisine girmek gibi önemli bir hedefe, insani ve ekonomik kaynaklarını böyle kullanarak yönelebilir mi? Bu tablo içinde böyle bir hedef size gerçekten ulaşılabilir görünüyor mu?
Geçenlerde Milli Savunma Bakanı, “Asker sayısı azaltılacak mı? Zorunlu askerlik kaldırılacak mı” gibi sorular karşısında şu anlama gelen ifadeler kullanmıştı: “Genelkurmay Başkanlığı, her celp döneminde ihtiyaç olan asker sayısının altında bir sayıyı askere alabildiğini belirtti. Bunu da hesaba katmak gerekir.” 

Avrupa’nın en çok askeri olan ülkesi
Avrupa’nın en çok asker barındıran ülkesi olmaya devam ediyoruz. Dünyanın en kalabalık subay kadrosunu barındıran ordularından birine sahibiz. Bu ordunun içinden darbe yapmak amacıyla harekete geçmiş onlarca yüksek rütbeli komutan yargı önünde. Buna rağmen toplam asker miktarında kayda değer bir azalma olmuyor.
Asker sayısının düşürülmesi noktasında bir karara varılırsa formülü üretmek kolaydır. Vicdani ret (AB, Türkiye’ye zorunlu askerlik konusunda vicdani ret hakkını tanıması ve zorunlu askerliğin bitirilmesi konusunda yasal düzenleme yapması için iki ay süre verdi), askerlik süresinin herkes için eşit oranda kısaltılması, belli bir yaş üstündeki kişilerin ekonomik güçlerine göre bedelli/bedelsiz şekilde 21 gün askerlik yapma hakkına sahip olmaları, 35 yaşını geçmiş olanların tamamen askerlikten muaf tutulması gibi birçok seçenek üzerinde durulabilir.
Kısacası, önemli olan, gereken iradeyi bir an önce ortaya koyabilmek...