Diyarbakır’dan gazeteci Aziz Fidancı heyecanla aradı: “Abi ortalık karıştı. Diyarbakır’da kötü şeyler oluyor. Sana resimleri geçiyorum”dedi. Diyarbakır dün yeniden altüst oldu. Bu yazıyı yazdığım sırada olaylar devam ediyordu.

Birkaç gündür tırmanan gerginliğin, böyle bir çatışmaya neden olmasından korkuluyordu. Peki beklendiği halde neden önlenmedi?
İşte soru burada. Hükümet, bölgede siyasi rakibi olarak gördüğü BDP ile sert bir dil üzerinden konuşuyor. Diyalog yerine kavga üslubunu tercih ediyor. Olayların asıl nedeni yasak...Hükümet anlamsız yasaklar yoluyla çatışmanın tırmanmasına zemin hazırlıyor.
Çevik Kuvvet polisleri büyük bir hırsla biber gazı fırlatıyorlar. Bir savaş provasında gibiler. Hırs ve öfke karşı tarafta da var. Diyarbakır’da polisle BDP taraftarları sanki iki düşman kampın savaşçıları gibi karşı karşıya gelmişlerdi.

Diyarbakır’dan gelen görüntüler, iki taraflı öfkeyi ve bu öfkenin yarattığı çıkmazı gözler önüne seriyor.

Diyarbakır kızgın, hükümetin kararıyla yasağı uygulayan polis kızgın. Selahattin Demirtaş, uzun süredir kendilerine Diyarbakır’da miting yapma izni verilmediğini söylüyor. Ortalıkta arabalar yanıyor. Şehir bir savaş alanı.

Ruhsal kopuşu arttırıyor
Hükümetin bu yaklaşımı, giderek Diyarbakır’ın ruhsal kopuşunu artırıyor.15 gün önce Demirtaş, Türk ve Baydemir’le görüştüğümüzde karamsar bir tablo çizmişler, Baydemir, endişeyle izlediği bir ruhsal kopuştan söz etmişti.

AK Parti milletvekili Galip Ensarioğlu Diyarbakırlı. Hükümetine çağrı yapıyor: “Mitingi yasaklamayın...Kötü şeyler olabilir” diyor. Onu dinleyen kim.

Leyla Zana’nın çıkışıyla, Kürtler içinde yeni dalgalanmalar olurken, Hükümetin yasakçılığı çözüm istemeyenlerin elini güçlendiriyor.
Dünkü olaylarda yaralanan Pervin Buldan’la önceki gün İstanbul’daki KCK davasında beraberdik. Davada az da olsa gerçekleşen tahliyeler, yeni bir umut kapısını açar mı düşüncesi ve arayışı filizlenirken Diyarbakır’dan gelen haberler her şeyi tersyüz ediyor.