Ülkenizin zorlu, sorunlu, karmaşık, karışık tarihini sırf “terör”le izah o kadar aydınlatıcı ki…

Gün geliyor, bir Albay’ın kafatasında gerçeği aramak zorunda kalabiliyorsunuz.

Mardin Jandarma Alay Komutanı Albay Rıdvan Özden bir pusudan kurtulduktan sonra 12 Ağustos 1995’te öldürüldü.

Resmi açıklama şuydu: PKK ile çatışmada şehit düştü!

Otopsi yapılmamış, resmi rapor alnında kurşun deliği olduğunu belirtmişti.

Eşi Tomris Özden o günden sonra hep kuşku ifade etti.

 

***

 

Kuşkulu bir eşi “şüpheli bir kadın” haline getirmek için Genelkurmay, Jitem, bürokrasi ve medyada bir sürü şahıs uğraştı.

Çünkü “bir eşin kuşkusu” aynı zamanda “devlet üzerinde kuşku” idi; hükümet, Genelkurmay, Jitem üzerinde kuşku idi.

Devlet birimlerinin, birimlerde birilerinin de (PKK gibi) uyuşturucu işi yaptığını ortaya çıkaran bir Albay’ı tehdit edenlerin her yaptığından kuşku idi.

Kandan, acıdan, nefretten, şiddetten, infazdan, ölümden beslenenlerden kuşku idi.

Org. Bitlis, Aydın ve Albay Çillioğlu gibi, “başka türlü de düşünen subayların katli”nden, başlarına gelenin kaza veya intihar olmadığından kuşku idi.

Milletin ciddi kısmını, ülkesinden, tarihinden, halkından bihaber; kan banyosu içinde çıldırtan her politika ve oyundan kuşku idi.

Bin yıl sürecek 28 Şubat’ların yanında; bin yıl sürecek “Terörle mücadele” istendiğinden kuşku idi.

Zaten binleri bulmuşken ülkenin ölü düşürülmüş evlatları; bu kanın o gün bebek olanları da yutarak 50 bin ölüye götürülmesinden kuşku idi.

Bir toplumu manyak etmek isteyenler…

O yüzden…

Önce bir kadını manyak ilan ettiler!

Arşivi karıştırın…

Hepsi orada, sırıtıyor!

 

***

 

Albay Özden’in mezarı açıldı.

17 yıl önce yapılmayan otopsi yapılıyor.

Kafatası bir milletin elinde adeta!

Avukat, mermi deliğinin söylendiği yerde bulunmadığını, “sis perdesinin aralanmasına yakın olunduğunu” belirtiyor.

O sis perdesi, gözlerimize yıllardır inmiş, indirilmiş perdelerdendir!

Şimdi itirafçılarını bekliyor.

 

 

 

Yabancı dil puanı!

 

“Ahmet ile Nedim’in çıkması” devlet dilinde “yurtdışında imajımızın düzelmesi” oluyor.

En üst devlet katındaki yabancı dilimiz bu!

Yüzlerce, binlerce hayatı tarumar eden hoyrat yerli dilimize karşı, yabancı dilimiz imaja çok düşkün.

Yabancı dilimiz, Afganistan’da “askeri varlığımız”ı da “Barış için” diye ifade ediyor.

Bu sıradan Afganlının dili değil; sıradan buralınınki de değil.

Sizin mi bilmiyorum ama benim de değil.

“Hepimizin” değil; dolayısıyla “Bizim dilimiz” değil.

ABD’nin, NATO’nun dili, emperyalizmin, sömürgeciliğin, barışı ve demokrasiyi yalnız kendi kibirlerinin rehinesi yapanların dili.

Terör gerekçesiyle, terörle mücadele diye sivilleri, çocukları katleden ve kendileri asla terörist sayılmayanların dili!

Kimi asker diyor ki, “yabancı askerler orada bizim üç beş katımız ücretle görevde”.

Soros’un “En iyi ihraç malınız askeriniz” dediği üzre, hayatları global piyasada da yeterince ucuz mu?

Yoksul çocukları bedavadan sayısız, sırasız, sıvasız ölümlere yollayan yerli dilimiz; yabancı dil konuşurken de böyle mütevazı!

Cumhurbaşkanı diyor ki, “İnsanlık adına misyon”!

İnsanlık NATO mu?

İnsanlık, bir ülkenin işgali mi; çoluk, çocuk sivillerin katli mi; enerji ve boru hatları için halkları gırtlak gırtlağa getirmek mi!

“Afganistan’da havlu kafalıları vurmak için sabırsızlanıyorum” diyecek kadar manyaklaştırılmış iyi ücretli yabancı asker yanına; misyon komisyon, çocuklarınızı da sürmek mi?

Katliamlara bir şekil ortak olmak mı!

İnsanlık ve barış; böyle öldürmek ve ölmek mi!