2019 Haziran ayı, sandığa pek önem veren AKP için yine sandıkta yenildiğinin dördüncü yılı dersek yanılmamış oluruz . Öyle ya, 2015 yılının 7 Haziran'ında AKP kurulduğundan beri girdiği seçimlerde ilk kez yenilgi ile tanışmıştı. Her ne kadar kendisi 7 Haziran sonucunu beğenmeyip 1 Kasım 2015'de seçimi yenilettiyse de AKP için sandıkta çöküş başlamıştı. 16 Nisan 2017 referandumunda kitlelerin, özellikle üç büyük kentin ''hayır'' dediği seçim sonucunu, YSK'nın mühürsüz oyları geçerli sayması, adaleti dillerinde pelesenk eden AKP yöneticilerinin ne kadar adil olduğunun bir belgesi olarak tarihe geçtiğini görmüş olduk. Akabinde 24 Haziran 2018'deki cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçiminde görev alan sandık kurulu üyelerinin 31 Mart 2019 yerel seçiminde de görev aldığı halde Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazandığının YSK eliyle iptal edilmesi, ettirilmesi tek adam rejiminin en açık ifadesi olarak ülke tarihinde yerini aldı.

AKP'nin bu ülkeyi artık yönetemez olduğunu bilmek için siyasi analist olmaya gerek yok. Sadece son bir yılda yüzde 24 düşen ekonomik güven endeksi, yüzde 13 'ten fazla düşen gayrisafi sabit sermaye yatırımları, yüzde 30'ların üstünde seyreden çiftçi enflasyonu, sanayi üretimindeki yüzde 5'e varan azalmanın yanında, iflaslar ve konkordatolar... Bunlar ekonomik verilerin sadece bazıları.

12 Haziran Dünya Çocuk İşçiliği ile Mücadele Günüdür. Gazetelerden öğrendiğimize göre Türkiye'de 2 milyona yakın çocuk, her gün hayatta kalabilmek için okul yerine işe gidiyor. Bu çocukların son derece sağlıksız ve güvencesiz koşullarda çalıştırıldığı, çok sayıda çocuğun iş kazalarında yaralandığı, hatta ekmeğini kazanırken can verdiği de inkar edilemeyen bir gerçek. Bu konuda yapılan bir araştırmaya göre, AKP'nin iktidarda olduğu 2003- 2017 yılları arasında iş kazası geçiren 2 milyon 38 bin 803 işçinin yüzde 2'si (40 bin 776 ) çocuktan oluşuyor. Öyle ki, sadece geçen Mayıs ayında 9'zu çocuk, en az 163 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetmiş durumdadır. (11/06/2019 Birgün) Yine aynı konuda İHD'nin açıkladığı rapora göre her yıl ortalama olarak 60 ila 70 çocuğun çalışırken hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor. (13/06/2019 Birgün)

Ekonomi biliminin gerçeklerine göre, bir ülkenin iyi yönetilip yönetilmediğinin en önemli kıstaslarından birinin o ülkedeki işsizlik oranları olduğu kabul edilir. Türkiye'de şu andaki işsizlik rakamları tarihi rekorlar düzeyine ulaşmıştır. TÜİK'in açıkladığı 15/05/2019 tarihli rakamlara göre genel işsizlik oranı yüzde 14,7 iken, genç işsizlik oranı ise yüzde 26,1. Yani her 4 gençten biri işsiz.

Ekonomik krizin etkisi ile sessiz bir isyan yaşandığını gazetelerden okuyoruz. Bilindiği gibi intihar isyanın sessiz ama insanı derinden sarsan biçimidir. Bu konudaki ölüm haberlerinin ülke genelindeki yaygınlığı ise işsizliğin ülkeye yayılan etkilerini gözler önüne seriyor.

Bunlardan sadece birkaç tanesini yazmak istiyorum:

''Gaziantep'de iş bulamayan Eyüp Dal isimli vatandaş, belediye binası önünde üzerine döktüğü benzinle kendini yakarak yaşamına son verdi.''

''Tekirdağ Ergene ilçesinde, 34 yaşındaki Saffet G. tavana bağladığı atkıyla kendisini asarak yaşamına son verdi.''

''Aydın Efeler ilçesinde, 35 yaşındaki 2 çocuk babası Selim Çelik evinin bahçesindeki ağaca kendini asarak yaşamına son verdi. Selim Çelik'in bir seredir işsiz olduğu öğrenildi.''

''Adana'da bir süredir borçları yüzünden bunalımda olduğu öne sürülen Egemen Ş. bir apartmanın 8'inci katındaki evinin balkonundan atladı.''

''Kastamonu'da ataması yapılmayan matematik öğretmeni Kevser Abdülkadiroğlu intihar etti.'' (08/06/2019 Birgün)

Sadece bu haberler bile resmi olarak açıklanan 5 milyonu aşan işsizlik rakamının, gündelik hayatımızı nasıl etkilediği ve hangi boyutta derin izler bıraktığını ortaya koymaya yetiyor.

İsmini başında adalet olmasına karşın adalet kavramının AKP döneminde en fazla örselendiği AKP kurmayları tarafından da fark edilmiş olacak ki, son zamanlarda yargı reformu söylemleri çokça dillendirilmeye başlandı. Ancak AKP kurmayları, sona eren OHAL döneminde çıkan ve sonra yasallaşan KHK'lar ve OHAL komisyonu konusunda hiçbir şey söylemiyor. Zira, KHK'lar yasallaşmakta, yürürlükteki bu yasalar OHAL sonrasında da uygulanmakta, kaldırılan OHAL süresiz olarak devam etmektedir. Hukukun üstünlüğü, etkinliği ve egemenliği söz konusu olacaksa, artık OHAL hukukun sona ermesi gerekmez mi?

Uzun sözün kısası, AKP'nin 31 Mart'ta kaybettiği seçimi 23 Haziran'da kazanması için hiçbir sebep gözükmüyor. Zira AKP'nin ülke sorunları hakkında söyleyecekleri tükenmiş durumdadır. 4 yıldan beri kaybetmesiyle çöküş de başlamıştır. AKP kurmaylarının özellikle son günlerde saldırgan dil kullanmaya başlamaları, yalan ve iftira mekanizmalarını çalıştırarak baskıyı artırmalarının asıl nedeni de onların bu çöküş sürecinin hızlanmış oluşudur. Neticede 23 Haziran'daki AKP yenilgisi, 7 Haziran 2015'de başlayıp 17 Nisan 2017'de devam eden ve 31 Mart'a sonuçlanan yenilgilerden daha sert, daha kesin ve daha ezici olacak diye düşünüyorum.