Bu bir anlamda erken bir 19 Aralık yazısıdır. 19 Aralık’ın yıldönümüne iki ay kala hapishanelerde yine açlık grevleri var. Bu yazıda açlık grevlerinin nedenini, taleplerini yazmayacağım. Önemli olan zaten bunlar değil. Önemli olan hapiste olan yani özgürlüğü elinden alınmış insanların bedenini açlığa yatırmış olmasıdır.

 

Açlık grevlerinin, Ölüm Oruçları’nın yabancısı değiliz. Bu ülkede açlık grevi ve ölüm oruçlarında bildiğim kadarıyla 144 kişi yaşamını kaybetti. Eğer 37 gündür süren bu suskunluk devam ederse bu sayıya yenileri eklenecek.

 

Evet suskunluk diyorum. İçerdeki sesini duyurmak için bedenini ölüme yada açlığa yatırıyor, ya dışarıdakiler?

 

19 ARALIK KARA BİR LEKE

Hafızalarımızın uzak bir yerlerine gönderilmiş olsa da devletin 19 Aralık 2000 yılında yaptığı ‘Hayata Dönüş ‘ operasyonu ve ardından devam eden ölüm oruçlarıyla 122 tutsak yaşamını yitirdi.

 

19 Aralık’ta 20 hapishaneye aynı gece aynı saatlerde operasyon yapıldı. 30 tutsak bir gecede kurşunlanarak, yakılarak katledildi ve kimse bir şey yapmadı. Evet yapmadı. O gece sabaha dönerken hapishanelerde çıkan yangının dumanı bu ülke vicdanının üzerini örttü.

 

Şimdi bazıları buna itiraz edecektir. ‘Biz elimizden geleni yaptık’ diyecektir. Hayır yapmadınız. 20 Aralık’ta da 21 Aralık’ta ve devam eden günlerde hapishanedeki tutsaklar yalnızdı ve bu yalnızlık öyle uzun sürdü ki 122 insan hayatını kaybetti.

 

Evet 19 Aralık bu ülke vicdanının sustuğu, karanlığın galip geldiği bir tarihtir. 19 Aralık dışarıda anaların içerde evlatların yalnız bırakıldığı bir utançtır. Ve 19 Aralık’ı yaşayan her bir tutsağın size, susanlara kızma, öfkelenme, hesap sorma hakkı vardır. “Biz ölürken, bizim arkadaşlarımız ölürken neredeydiniz?” diye sorabilirler.

 

“NEREDEYDİNİZ?” sorusu bu ülkede vicdan sahibi her insanın cevaplaması gereken bir sorudur. Ve 12 yıldır cevaplanmayı bekler halde durmaktadır.

 

Şimdi yine gelelim bugüne…

 

Hapishanelerde yine açlık grevleri var. Ve açlık gene ölüm haberlerinin teker teker gelmeye başlayacağı kritik günlere doğru gidiyor. Ve tüm bu tabloda hakim olan şey yine suskunluk.

 

AÇLIK GREVİ KARARI

2000 yılında ölüm oruçlarını eleştirenler vardı. Vicdanlarını ‘biz yapmayın’ dedik ile ferahlatmaya çalışanlar. Ölüm Orucu eyleminin ‘etik’ olarak doğru olmadığını söyleyenler. Örgütlerin insanları telef ettiğini iddia edenler. Bakıyorum bugün de tablo değişmemiş.

 

Çok değil birkaç gün sonra hapishanelerden cenazeler çıkmaya başlayacak. Pankartlarınızı, dövizlerinizi hazırlayın. Yok eğer o çok önem verdiğinizi söylediğiniz ’dayanışma’ sadece bir kelamdan ibaret değilse şimdi bunu göstermenin tam da zamanı.

 

19 ARALIK’TAN BİR DERS ÇIKARILDI MI?

Sürmekte olan açlık grevini anlamıyor, desteklemiyor, onaylamıyor hatta karşı bile çıkıyor olabilirsiniz. Bu sizin tercihiniz ve seçiminizdir. Ama hapishanedeki tutsağa açlık grevi yapıyor diye kızıp duyarsız kalırsanız bu sizin densizliğiniz olur ve devletten hiçbir farkınız kalmaz. Açlık grevlerine devlet kadar uzak ve devlet kadar tepeden bakarsanız, yeriniz mazlumların değil zalimlerin yanıdır. Elbette bu da bir seçimdir.

 

Bu ülke mücadele tarihine 19 Aralık gibi bir leke daha eklenmek istenmiyorsa, açlık grevindeki tutuklu ve hükümlülerin taleplerinin karşılanması ve grevin sonlandırılması için bir an önce harekete geçilmeli.

 

Bu ülkenin hapishanelerinde kendini fedaya hazır oğullar, kızlar fazlasıyla var biliyoruz. Bu ülkenin sokaklarında, meydanlarında hapishanedekilerin kendini feda etmesine izin vermeyecek ne kadar insan var onu da göreceğiz.