Sayın Erdoğan bir cumhurbaşkanı gibi değil, bir parti başkanı gibi(sözde)toplu açılış adı altında düzenlenen mitinglerde hemen hemen her gün konuşuyor, başbakanlığındaki icraatlarını anlatıyor, muhalefet liderlerine cevap veriyor, seçmenin eğilimini etkileyici sözler sarf ediyor, ve bütün bunları tarafsızlık yeminini bozduğunu kabul edercesine yapıyor... (Hatırlayın, böyle düşünenlere hak verdiğini.)

Yüksek Seçim Kurulu, Cumhurbaşkanının bu tavrı için yasalara uygundur da diyemiyor, durdurucu bir teşebbüste de bulunamıyor...

Ama aşikar bir sonuç var ki, hesap sorulamaz bir Cumhurbaşkanına kimse hayır diyemiyor, kimse onu durduramıyor...

Adana'da daha önce bir partiye tahsis edilen miting alanında konuşma yapmak isteyince ilin valisine telefon açıyor ve onu uyarıyor, "Kimse beni engelleyemez. Ben Cumhurbaşkanıyım, istediğim yerde konuşurum" diyor...

Yani ortada evlere şenlik bir durum var...

"Demokrasilerde olur böyle şeyler" denmeyecek türden bir gariplik...

Geçmişte vesayet geleneğinden şikayet ederken şimdi ülke bütün kurumlarıyla Cumhurbaşkanı'nın emrinde hazırolda!

Bunları konuşmanın Cumhurbaşkanı'nı yanlış yoldan döndürmeyeceği kesin.

Ne yapsak, "Ben farklı bir Cumhurbaşkanıyım. Beni böyle kabul edeceksiniz" deyip çıkacak işin içinden...

O zaman "Ya sabır!" deyip 7 Haziranı beklemekten başka çare kalmıyor elbet...

Ama olmuyor işte...

Bu işte başka tuhaflıklar da var...

Diyorum ki böyle konuşan bir siyasetçi 7 Haziran'dan sonrasını da hesaba katmış olmalı.

Anketler, iktidar güdümünde olanları dahil, AKP'nin seçmen tabanında ciddi bir hoşnutsuzluğun(kararsızlığın demek daha mı doğru?) olduğunu gösteriyor...

Düne kadar yüzlerinde alaycı gülücükleri, tepeden bakmaları, rakiplerine diklenmeleri eksik olmayan yandaşlar (pek mi kibar oldu?) eğilim haberleri kötü gelmeye başlayınca uyarı görevi yapmaya başladılar...

Yani anketlere göre, olağan üstü bir değişim yaşanmazsa AKP'ye tek başına bir iktidar şansı gözükmüyor...

Zaten Cumhurbaşkanı da örgütteki ve seçmendeki rehavetten şikayetçi...

Bu yüzden var gücüyle HDP'ye saldırıyor, Demirtaş'ı karalamaya çalışıyor...

Pekiyi, seçim tahmin edildiği gibi sonuçlanırsa, yani seçimin kaybeden tarafında kalırsa Cumhurbaşkanı o zaman ne yapacak?

Kendisine destek vermeyen halkın karşısına çıkıp, "Ben sizin de Cumhurbaşkanınızım" diyebilecek mi?

Bu soruyu soruyor mu kendisine?

Yani, toplumun çoğunluğunu karşısına alan bir "cumhurbaşkanı" kendisi açısından kaybedilmiş bir seçimden sonra da Cumhurbaşkanı olarak kalabilecek mi?

Kalırsa nasıl kalacak? Nasıl hareket edecek?

Ya da soruyu şöyle soralım: Milletin iradesini aslında verilmemiş bir yetkiye dönüştürüp tarafsızlığını bozmuş, çoğunluğu karşısına almış bir Cumhurbaşkanı var karşımızda. Böyle biri seçim sonuçlarını kendisi için demokratik bir yenilgi kabul edip, yasaların çizdiği çerçevede kalmayı içine sindirebilecek mi?

Millet Meclisini yenilemek için yapılacak seçimleri kendisinin geleceğini belirleyecek bir oylamaya dönüştürmek için çırpınıp duran bir Cumhurbaşkanı yenilgiyi gördüğünde nasıl çıkacak bu işin içinden?

 Bence önümüzdeki seçim bir kargaşa yaşanmadan, seçmenleri etkileyecek olağanüstü gelişmeler olmadan yapılır; oylar sonucu etkileyecek oranda çalınmazsa (yani seçimin güvenliği aşırı derecede bozulmazsa) çıkacak sonuçların ülkede ciddi bir cumhurbaşkanlığı (daha doğrusu bir Tayyip Erdoğan) tartışması yaratacağı kaçınılmaz.

İşin daha vahim tarafı ise Cumhurbaşkanı'nın bunu şimdiden hesaba katmadan hareket etmeyeceği...

Bu gerçek seçimlerin üzerinde bir heyhula gibi dolaşmakta...

Bir genel seçimi olağanüstü koşullarda hayati bir hesaplaşmaya çeviren tarihsel bir dönemeçte sayılırız bu yüzden.

Bu nedenle seçimlere kadar aleyhine oluşan değişime meydan okuyan bir Cumhurbaşkanı görmeye hazır olalım.

Son ana kadar falso vermeden çalışmanın, her türlü kötü propagandaya karşı uyanık kalmanın önemini hatırlatmak için yazıyorum bunları...

Diyorum ki, seçim sonuçları AKP'nin yenilgisi ile sonuçlandıktan sonra ülkede Cumhurbaşkanlığı makamındaki kişinin durumu da tartışılmaya başlanacak; nasıl bir hükümet kurulursa kurulsun, toplumsal beklentiler, bu günden çok farklı bir parlamento yapısı ve kurumların işleyişi açısından bir normalleşme baskısı siyasetteki gidişatı tersine çevirecek.

Kimse bu günden daha kötü bir Türkiye tahayyül etmesin.

Seçim sürecinin hukuksuzluktan beslenen tarafları, demokrasi kültüründen yoksunluğu seçim sonrasında yaşanacakları da belirleyecek bir bakıma.

Kimse 7 Haziran sonrası seçimde kaybedenlerin yaptıklarını, sorumsuzluklarını görmezden gelecek, hesap sormayı erteleyecek bir uzlaşma ortamı beklemesin.

Diyebilirsiniz ki, kaybeden tarafı yanlış tahmin ediyorsun. AKP beklenildiği kadar az oy almayacak ve HDP barajı geçemeyecek...

Öyle bir olasılık düşük olsa da var elbet, ama her halükarda tarafsızlığını bozduğu, sonuçları etkilediği için Cumhurbaşkanı yine tepkilerin hedefinde olacak.

Oylamanın güvenliğinin şimdiden tartışıldığı bir seçimin ertesi meşruluğu tartışılan bir iktidar ülkedeki kaosu daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir.

Üstelik böyle bir ortamın başkanlık sistemi hayallerini besleyecek şekilde kullanılacağını tahmin edebilirsiniz.

Ülkeyi belirsizliğe sürükleyecek böyle bir kara tabloyu düşünmek bile istemiyorum.

Onun için oyumu HDP vereceğim.