Terör…

 

Hayatımıza geç girmesine rağmen hızlıca her alana sızan, “illegal” olan her şeyi üzerine yıktığımız, lanetlediğimiz bir kelime.

 

Kimi zaman ayrılıkçı hareketleri, kimi zaman darbe girişimi iddialarını, kimi zamansa sisteme karşı olan herkese yönelik kullanılıyor bugün Türkiye’de…

 

Halbuki halkı korkutmak, sivillere zarar vermek anlamına gelen terör, 35 köylünün öldürülmesinin tam karşılığı değil mi?

 

Terör saldırısı ille de bir örgüt tarafından düzenlenmez ki! Şehir içlerinde gizli sığınakları bulunması gerekmez, dağların arasında saklanması da, dinlemelere takılmamak için şifreli konuşmaları da.

 

Bazen terör açıktır, alenidir. Her gün önünden geçilen binalardır merkezleri. Büyük bölümümüzün saygı duyduğu ya da saygı duymamız gerektiği öğretilen yerler.

 

Oralarda seslerini kısarak konuşmazlar asla. Sesli düşünenlerin değil sesi yüksek çıkanların sözünün dinlendiği bu ülkede olabildiğince gür çıkar sesleri. Haklı da olsalar haksız da.

 

Tüm Türkiye canlı yayında dinler onların sözlerini, manşetten görür. Asla sesleri kısılmaz, kısılamaz. Zira onlara “hayır” denilemez. Demeye cesaret edilemez.

 

Sadece kendileri konuşur. Kimse soru soramaz onlara. Sorulur gibi görünse de bellidir aslında sınırlar. Durum böyle olunca kimse çıkartmaz sesini. Ne de olsa kendi kaderleri de milyonlarınki gibi onların kararlarına bağlıdır. Ve bazen o kararlardan kan akar. 28 Aralık’ta Şırnak’ın Uludere ilçesinde olduğu gibi…

 

Bağlılık nedeniyle “sorunlu bir bölgede” 35 kişi ölse, ansızın kesif bir sessizlik kaplar etrafı. Ser verir sır vermez kimse. Fısıldayarak dolaşırlar koridorlarda. Ta ki bağlı olunan güçlerden biri konuşana, icazet alınana kadar.

 

Bu güçlerin adı da değişir zaman zaman. Kimi zaman ordudur, kimi zaman hükümet, kimi zaman devlet. Sıranın kime geldiğini “zamanın ruhu” belirler. Ama bu tercihte bir şey değişmez aslında. Başka oyuncular oynasa da roller bellidir ne de olsa. Değiştirmeye kimse cesaret edemez.

 

Birileri hala “terör” mü diyor? Failler çok da uzakta değil aslında. Özellikle de 35 sivili öldürtenler.

 

Belki bir gün bir başbakan da bu saldırı için özür diler. 73 yıl sonra 1938’deki Dersim Katliamı için söylendiği gibi.

 

Ve saldırıyı düzenleyenlerin de adları silinir tabelalardan. Van’da 33 köylünün ölüm emrini veren Mustafa Muğlalı gibi.

 

Kim bilir?