Sıra onlara da gelecekti elbet. Nitekim geldi. Onlar kayıt tutan, inadına çalışkan, inadına tutkulu, inadına inatçı genç insanlar.
Zeynep’in resmine uzun uzun baktım. Deli kız ne de güzel gülümsemiş. Bayram değil. Seyran hiç değil. Ama edepsizlik bu ya, ‘kimse gülüşümü benden alamaz’a tutunmuş, bize selam yolluyor. Öyle nispetçi bir vız gelir sırıtışı da değil hani.
O gülüşte düşmanına yönelik bir sitem, bir meydan okuyuş yok.
Zeynep bize gülüyor. Sanki son anda, tutuklanmasından birkaç dakika evvel bizim bilmediğimiz çok kutlu haberler işitmiş. Bize onları iletmek için sabırsızlanıyor sanki. Bunca ölüme bunca zulme bunca adaletsizliğe karşı ne yapmalıyı çözüvermiş sanki. ‘Hayatımızın bütün yoksulluklarına karşı nasıl birlikte durabiliriz’i anlamış bir anda. Tan sökerken. 

Zeynep bütün protesto gösterilerinde elinde kamerasıyla elektrik direklerine, ağaçlara, hep en yükseklere tırmanan kedi gibi bir genç kadındır. Enerjisiyle başa çıkılmaz. Her yere yetişir. Bütün mahkeme kapılarında onu görürsünüz. Araştırdığı konuları habere dönüştürmek için kimileyin ana akım medyada çıkmalarını sağlayabilmek için çırpınır. Soluk soluğa telefon eder. Hep telaşlıdır.
24 saat haber peşinde koşar. Söyleşiler yapar.
Sözgelimi son olarak Devrimci Karargâh örgütü üyesi olduğu iddiasıyla 12 Aralık’ta tutuklanan Türkiye Gerçeği yazarı Mehmet Güneş’in, Tekirdağ 2 No’lu Cezaevi’nde işkence ve baskılara maruz kaldığını ortaya çıkardı. 

Kayıt tutanlar 
Çağdaş, DİHA’nın muhabiridir. O da eylemlerden tanıdığım bir delikanlıdır. Birbirimizle tanışmayız ama birbirimizi iyi tanırız. Ben onu takip ederim, kanımca o da beni.
Emek gazeteciliği yapar. Adliye muhabiridir. Haberleri ayrıntılı ve titizdir.
Birbirimizi biliriz. Biz bu memlekette insanların sessiz sedasız kayıp edilmesine, hayattan koparılmasına, emeğinin sömürülmesine, haklarından soyulup yalnız bırakılmasına karşı gelmeye çalışan, kayıt tutanlardanız. Zeynep de Çağdaş da benim güvencemdir. Diğer gözaltına alınan gazeteciler, o şarabi tanıklar gibi. Bilirim ki bu topraklarda insanın başına bir şey geliverirse bu yılmaz, yavuz gençler zalimin yanına bırakmaz.
Şimdi bağımsız, yüce Türk yargısı, bu gençleri de terörist olarak dünyaya sunma hazırlıkları içinde. Onların gazeteci oldukları, görevlerini yaptıkları umurunda değil gözü dönmüş terörle mücadele timinin.
Gazeteci gençlere eylemlerde çekilmiş fotoğraflarını göstermişler. Onları eylemci ilan edip teröre bağlayabilmek için. Ellerinde kameraları, gazetecilik diye bir mesleği icra ederken devlete yakalanmışlar meğer. Birbirlerine haber için yolladıkları fotoğraflar sorgu konusu olmuş. Gazetecilerin birbirlerine fotoğraf göndermesi ne ağır suçmuş meğer. 

Biraz daha yalnızız 
22 aydır puşi taktığı için tutuklu yargılanan Galatasaray Üniversitesi öğrencisi Cihan Kırmızıgül de savcının suç delilleri arasında yer almış. Külyutmaz savcı, Çağdaş Kaplan’a Kırmızıgül’ün telefon hattından çıkan telefon numarasını sormuş. Kırmızıgül’ün gözaltına alındığında telefonunda bulunan numaralar arasındaymış Kaplan’ın numarası da. “Neden senin telefon numaran Kırmızıgül’ün telefonundan çıktı” bir gazeteciye sorulacak ne güzel bir soru, ne tartışılmaz bir ipucu, öyle değil mi?
Zeynep’e de neden güldüğü sorulmuş. “Gülmek ideolojik bir ayrıcalıktır” diyesi olmuş.
Besbelli hiç karartmayacak içini.
Tanıkların topunu ortadan kaldırma programında sıra genç gazetecilere geldi işte. Artık mahkeme önlerinde, protesto olan her yerde biraz daha yalnızız. Zeynep’i yüksek bir direğin üzerinde kamerasıyla göremeyeceğiz bir süre. Çağdaş’ı, bir duruşmada bütün ifadeleri not alırken görüp ferahlayamayacağız.
Ama onları yalnız bırakmayacağız. Geleceğimiz; bu memlekette biraz olsun kendimizi güven altında hissedebilmemiz onlara bağlı. Biz de onların yerini alacağız. Elimizden geldiğince.
Şu fotoğraflara bir bakın.
Onları tutuklayanların; onları hayatın dışına, tanıklıktan sanıklığa kilitlemek isteyenlerin işleri ne kadar zor, göreceksiniz.