Ne olduysa oldu, son seçimden önce enflasyonu tek haneli ve büyümeyi çift haneli olarak telaffuz eden Sayın Bakan Albayrak, yeni açıkladığı ve adlandırdığı YEP’te büyümeyi tek haneye ve enflasyonu çift haneye çekiverdi. Programa genel hatlarıyla baktığımızda, ekonomik krizin dolaylı itirafını ve onayını görüyoruz. Bununla birlikte, çözüm çareleri noktasında herhangi bir emareye ise nedense rastlamıyoruz. Sıcak ve bol yabancı para etkisiyle hızla ve hep büyüyen Türkiye artık yok. Programda da yer alıyor bu durum. Elbette geçirilen bir travma sonrasında insanın yaşadığı temel 5 evre vardır; İnkâr, öfke ve kızgınlık, pazarlık, depresyon ve kabullenme. Bu bakımdan, kabullenmeye doğru dümen kırılan bu sürecin olumlu yanları olduğu malum. Fakat henüz tam olarak değil. Zira bu Yeni Ekonomik Programda, yıllık ortalama dolar kuru 2018 için 4.90, 2019 için 5.60, 2020 için 6.00 ve 2021 için ise 6.20 TL olarak alınmış. Bu rakamlar belirli bir düzeyde sanrı, hezeyan ve psikoz atmosferinin sürdüğüne işaret ediyor.

Artık Yeni Havalimanı inşaatında 30’a yakın işçinin hayatını kaybettiği resmi kaynaklar tarafından kabul edilmişken, havalimanı inşaatında görev alan işçilerin yaptığı eylemlerin haber yapılmasının dahi yasaklandığı bir dönemi tecrübe ediyoruz. Hâlbuki talep edilen şey sadece ve sadece insanca yaşam ve çalışma şartları. Salt havalimanı açılış tarihinin yakın olması, bu tür eylemlerin ve haberlerin yalnızca provokasyon, sansasyon, halüsinasyon ve manipülasyon maksatlı olduğunu gösteriyor hükümet ve kendilerine yakın kaynaklara bakacak olursak. Keza oğlunun eğitim harcamaları altında ezilerek intihar eden talihsiz ve işsiz babanın eşiyle yapılan bir röportaj yapılması ve şeffaflık ve inandırıcılık açısından kayıtların yayınlanmış olması, kendi mesleğini icra etmek suretiyle bu haberi yapmış olan yerel basın emekçisi haberci ve gazetecinin tutuklanması ile sonuçlanıyor.

Öte yandan, Ak Parti’nin yeni ortağı ve müttefiki MHP uzun zamandır “af tartışması” aracılığıyla büyük abisine şantaj yapıyor. Buradaki amaç cezaevi koşullarının rahatlatılması ve bunun için de on binlerce sahtekâr, hırsız, dolandırıcının topluma salınması. Taslağa göre af kapsamına alınacak “kader mahkûmları” arasında şu suçları işleyen arkadaşlar mevcut bulunuyor; uyuşturucu ticareti yapmak, hırsızlık ve nitelikli hırsızlık, nitelikli dolandırıcılık, resmi evrakta sahtecilik ve organize suç örgütü kurmak ve yöneticisi olmak (örnek: Alaattin Çakıcı).

Amerika’nın İran yaptırımları Kasım ayında tam anlamıyla yürürlüğe girecek. AB ile İran bile farklı ödeme kanalları arayışında bulunuyor bu yaptırımların etrafını dolaşmak için. Söz konusu yaptırımlar o kadar ağır ki, Türki cumhuriyetlere mal satan bir ihracatçımız örneğin akreditif ile yapacağı ödemesinde para birimi olarak (doğal olarak) Amerikan doları kullandıysa, bu ticari ilişki ABD tarafından denetim altına alınıyor ve transit bile olsa nakliyede İran topraklarından geçmesi yasaklanıyor. Bu da en azından nakliye maliyetlerinin önemli ölçüde artması anlamına geliyor...

G.G.Marquez'in daha 1957 yılında yapmış olduğu Doğu Avrupa seyahati notlarında, Batı Berlin'de en iyi otelde 1 dolara kalabildiğini, burada bozdurmuş olduğu 20 dolar ile Doğu Almanya'yı baştan başa gezdiğini, dahası, Doğu Berlin'de "en iyi otelin banyolu, radyolu, telefonlu ve yataklı kahvaltılı odasının 75 sente geldiği" ve "en iyi lokantalarda mükellef bir öğle yemeği, servis, heykeller, aynalar ve Strauss müziği dahil 20 sente mal olduğu" ifade ediliyor... Yani, kısacası, o dönemin Almanya'sı, pek çok Doğu Asya veya Güney Amerika ülkesinden çok daha fena ve yaşanılmaz bir durumdaymış...

Aradan sadece 60 yıl geçmiş. O zamanlarda bir Kolombiyalının bile "berbat bir memleket" dediği Almanya, bu kadar kısa bir süre içinde Avrupa'nın en büyük gücü ve dünyanın süper güçlerinden biri haline geldi...

Binlerce yıllık güçlü bir mirasa sahip bulunan Türkiye Cumhuriyeti ise ilanından bu yana geçen 90 yıla rağmen Japonya, Almanya, Meksika, Kore, Tayvan gibi birçok ülkenin çok kısa sürelerde yakalamış olduğu başarı ve ilerleme hikâyesinin kırıntısına bile ulaşamadı, halen ABD'nin uşağı, AB'nin maşası, halen Orta Doğu'nun itibarsız bir aktörüyüz... Hep "gelişmekte olan" bir ülkeyiz ve ne yazık ki bu niteleme bile günümüzde bizim için biraz fazla cüretkâr...

Çünkü başarısızlığın suçunu hep esrarengiz dış mihraklara ve hep gizli iç mihraklara atıyoruz... Çünkü Osmanlı İmparatorluğunun en güçlü dönemleri dışında, hiçbir zaman sağlanmamış olan "birlik ve beraberliğimiz" dillerde gevelenen nafile bir tekerlemeye dönüştü... Ne acı!..