Mamak zindanında, özel günler, özel zulümler demekti. Eller bayram eder, biz gam ederdik. Derkenyıllar sonra salıverildik.

Bir yıl bitecek, öteki başlayacaktı.
Ankara’ya kar yağıyordu. Böylesini ancak Cenap Şahabettin tasvir etmişti.
“Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş, 
Eşini gaib eyleyen bir kuş gibi kar
Geçen eyyam-ı nevbaharı arar...”
12 Eylül’ün cevahir ömürleri biçtiği ve tozu dumana, hayatı kana kokteyl ettiği karlı bir kış günü, Hıdırlıktepe sırtlarındaki gecekondumun yolunu tutmuştum.
12 Eylül tarafından harıl gürül arandığım için düğününe gidemediğim yeni evli bacım, gizlice beni görmeye gelmişti. O zamana kadar, ben 18, bacım 17 yılbaşı görmüştük.
Bacım ertesi gün tekrar memlekete dönecekti.
Yoksul bir öğrenci evinde, bir kadın eli nelere kadirse her bir şey yapılmıştı.
Bacım sordu, “Hazır gelmişken yapılacak başka bir şey var mı?” diye.
Ben, dona lastik geçiremediğimden yakınınca, tamamen yoksul icadı olan ‘bir şeyi, mutlaka başka bir şey için de kullanma prensibi’ gereğince, bir saç tokasının dona lastik geçirme işinde de kullanılabileceğini keşfettim.
Bu keşif bana en az devrim mücadelesi kadar anlamlı gelmişti.
O zamanlarda konfeksiyon don olarak sadece ‘Eros’ ve ‘Kom’ markalı donlar vardı ve lastik takılamadığı için yoksul bedenlerde rağbet görmezdi. Beyaz patiska veya sarı kaput bezinden, evde dikilmiş donlar daha makbuldü. 

Televizyonda ilk dansöz
O gece tek kanallı televizyonda, Kenan Evren’in günün mana ve ehemmiyetine dair yapacağı konuşmayı müteakiben iki mühim şey olacaktı:
Birincisi, Arif Sağ ve Muazzez Abacı düet yapacaklar, ‘Huma Kuşu’ uzunhavasına ‘Atım koştu ben yoruldum, düştüm boynuna sarıldım’ türküsünü bağlayacaklardı.
İkincisi, Nesrin Topkapı, saniyede otuz üç devir yaptırdığı rivayet edilen kalçalarıyla televizyonda arz-ı endam eden ilk dansöz olacaktı.
Komşu evdeki televizyonun sesinden Arif Sağ ve Muazzez Abacı’nın sesi gelirken kapı kırıldı. Onlarca polis içeri daldı. Beni alıp götürdüler.
Polisler gözümü bağlamadan önce son gördüğüm şey, Cenap Şahabettin mısralarındaki tasvire sadakat yemini etmiş, lapa lapa yağan, kuşbaşı kar taneleriydi.
“...ki semadan düşer düşer ağlar
uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar;
küçücük, ser-sefid baykuşlar gibi kar
sizi dallarda, lanelerde arar...”
Yüz beş gün süren sorgudan sonra Mamak zindanına götürüldüğümde, yeni lastik geçirilmiş beyaz patiska donum kızıl kan rengine dönmüştü.
Aradan birçok yılbaşı geçti.
Mamak zindanında, özel günler, özel zulümler demekti.
Eller bayram eder, biz gam ederdik.
Derken efendim, yıllar sonra salıverildik.
Bünyemin araz tespit raporu şöyledir:
Kar yağar herkes kaçışır, ben hasta olana kadar seyrederim.
Bir de o günden sonra, her yılbaşı kendi tenhama çekilir ve saatler 12’ye tecavüz edeceği sularda ‘Huma Kuşu’nu hüznüme katık ederim.
Bu dert beni iflah etmeyip öldürmeden önce, o günlere, yeni lastik geçirilmiş beyaz patiska don naifliğinde yaklaşan bir film çektik, Beynelmilel...
Bir gün filmin setini Arif Sağ onurlandırdı. O gece sete paydos verdik ve Ulukışla yaylasına gittik. Bir hayli dem tuttuk, efkâr perdesinden ‘Huma Kuşu’ söyledik.
Tesadüf bu ya, film 31 Aralık günü vizyona girdi.
Yine bir yılbaşıydı ve yine kar ile Şahabettin mutabakatı devam etmekteydi.
Ben, sevgilimden duyduğum “İyi bir şey yaptığında kendini ödüllendirmelisin” öğüdünü tutmak üzere bir semt pazarına gittim. Aradığım şeyi buldum ve hem kendime hem de sevgilime bir yılbaşı hediyesi olarak vermeyi istedim. 

‘Lerzan ü girizan’
O günün akşamı kendi filmimi, galadan sonra ikinci defa seyircilerle birlikte izledim, gizlice...
Yüzümde çok koyu bir keder vardı. Filmden çıktım. Her yerde yılbaşı telaşı. Koşturan insanlar...
Sevgilime gittim, beni kapıda karşıladı.
Hediye paketini uzattım, içinde iki tane lastikli beyaz patiska don vardı.
O şaşkın bir edayla, gülümseyerek sordu “Ne bu şimdi, orijinallik mi? Bari kırmızısından alsaydın!”
Açık pencereden dışarı baktım. Kar ‘muttasıl’ yağıyordu.
“... Soldan sağa, sağdan sola lerzan ü girizan, / Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rizan / Karlar, bütün elhanı mezamir-i sükûtun / Karlar, bütün ezhar-ı riyaz-ı melekûtun...”
Sevgiliye dönüp, gönül huzuruyla cevapladım:
“Kırmızıydı, yıkadım!”
Kanınız donunuza aktıysa eğer, yeni yıllar size de yıkama fırsatı versin.
Bir de artık kimsenin kanı damarlarından başka bir yere akmasın...
Özellikle taş duvarlar arasında yeni yıla giren kardeşlerime özgür ve mutlu yıllar.