MHP belki organize suç örgütü lideri (diğer adıyla ‘mafya’) Alaattin Çakıcı’yı dışarıya çıkartmayı başaramadı ama Çakıcı için verilen “sağlık” raporu gündeme oturdu. MHP lideri Devlet Bahçeli geçmişte (Eylül-2015) kendisine “yürüyen Buda kılıklı adam” ve “teke yumurtası” gibi ağır hakaretler içeren mektuplar gönderen Alaattin Çakıcı’yı “kahraman” olarak vasıflandırmıştı. Alaattin Çakıcı daha önce Erdoğan’a “Sorumsuz Sultan” gibi sözlerle hakaret ettiği gerekçesiyle 10 ay hapis cezası almış, Erdoğan ise darbe girişimi sonrasında davasını geri çekmişti ve araları bir ölçüde düzelmişti. Ancak,  Çakıcı seçimlerden sonra yapmış olduğu bir açıklamada Erdoğan’a hitaben “o beyninin derinliklerine sok” ifadelerini kullandı. Alaattin Çakıcı seçimler öncesi süreçte adeta Cumhur İttifakını çatırdatmayı başardı veya en azından bu sahnede kendisine biçilen rolü oynadı.

Alaattin Çakıcı için verilen ve Hastanesi Başhekimi Tekin Akça ile 6 uzman doktorun imza ettiği süresiz sağlık kurulu raporunda, “on altı farklı türde hastalığı olduğu ve bunlardan altısının da ölümcül risk taşıdığı” belirtiliyor ve raporda “Yine de her şeyi Allah bilir. Odasında her türlü açık görüş yapılabilir” şeklinde fevkalade tıbbi ve ilmi (!) ifadelere yer veriliyor. Buna göre, Çakıcı’nın (birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü derece) akrabaları ve yakın arkadaşları haftanın her günü sabah 9 akşam 10 arasında kendisini psikolojik olarak desteklemek ve gerekirse helalleşmek amacıyla ziyaret edebilecek. Türk Tabipler Birliği doğal olarak söz konusu rapora büyük tepki gösterdi ve raporda imzası bulunan hekimlerle ilgili gereken prosedürlerin uygulanacağını belirtti. Son olarak, raporu imzalayan Kırıkkale İl Sağlık Müdürü Feramiş Ender Güngüneş ile Yüksek İhtisas Hastanesi Başhekimi Tekin Akça görevden alındı. Fakat bu durum raporun geçersiz olduğu ve uygulanmayacağı anlamına gelmiyor. Bu şekilde mesele Türk usulü halledildi, tepki gösteren kesimin gazı alınmış oldu...

1953 Trabzon doğumlu Alaattin Çakıcı, 1980 askeri darbesinde suçlandığı silahlı eylemler nedeniyle tutuklanmış ve askeri cezaevinde yatmıştı. 41 kişinin ölümünden sorumlu tutuldu. Aleyhinde somut delil bulunmaması sebebiyle, 1982 yılında serbest bırakıldı. Bundan sonra daha çok çek-senet tahsilât işleriyle iştigal etti ve zamanla medyatik bir figür haline geldi. Pek çok defa kendisini eylemlerini “devlet emriyle” yapmış olan bir vatansever olarak tanımladı. Nitekim Çakıcı’nın Lübnan ve Yunanistan’da MİT tarafından kullanılmış olduğu iddialarını Kenan Evren “Devlet bu tür adamları yararlı olacaklarsa kullanır” diyerek yalanlamamıştı. Eski eşi Uğur Çakıcı’yı Uludağ’da davet ettiği bir otelde öldürttüğü iddia edilen Çakıcı, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Sonrasında bu ceza iyi halden ötürü 19 yıl 2 aya indirildi...

Yurtdışına kaçarak bir süre Belçika, ABD, İtalya, Güney Afrika, Fransa, Brezilya, Singapur ve Japonya gibi ülkelerde yaşadı. 17 Ağustos 1998'de Türk ve Avusturya polisiyle birlikte düzenlenen bir operasyonla modacı Canan Yaka ve sanatçı Selçuk Ural'ın kızı Aslı Ural ile birlikte Fransa'nın Nice kentinde yakalandı. Çakıcı “idam gerektiren suçlardan yargılanmamak koşuluyla” Türkiye’ye iade edildi. 14 Aralık 1999 tarihinde Kartal Cezaevine konuldu. 29 Kasım 2002 tarihinde serbest bırakıldı. 3 Mayıs 2004 tarihinde yurtdışına kaçtı. 5 Ekim 2014 tarihinde Viyana Eyalet Mahkemesi Çakıcı’yı Türkiye’ye iade etti, 14 Ekim 2004 tarihinde tekrar Tekirdağ F tipi Cezaevine konuldu. 15 Temmuz 2016 tarihinde Bolu F tipi Cezaevine ve daha sonra Kırıkkale Keskin F tipi Cezaevine nakledildi. Çakıcı’nın cezasının Haziran 2022 tarihinde bitmesi bekleniyor...

Türk basınında dönüşüm süreci sürüyor. Aydın Doğan’ın mali ve siyasi baskı ile elindeki avucundaki bütün basın yayın kuruluşlarını ve şirketlerini Erdoğan’a büyük sevgisi ve gözyaşları ile hatırladığımız Demirören grubuna devretmesinin ardından, Habertürk gazetesi de kapanıyor. Hürriyet ile Habertürk gazetelerinin çizgileri zaten sözü edilen devir işleminin ardından benzerlik göstermeye başlamıştı. Habertürk gazetesi uzun süredir arzu edilen tiraja ulaşılamıyor, bilindik marketlerde müşterilere dağıtılarak tiraj şişkin gösteriliyordu. Habertürk’ün kapatılmasıyla, olan yine işsiz kalan gazetecilere olacak. Nedense bir işadamı olan Ciner yazılı basını verimli bulmadığı için bu mecraya veda ediyorken, bir başka işadamı olan Demirören ise yazılı basında büyük bir gelecek görerek ülkenin en önemli basın gruplarından birini satın alıyor. Yurdumuza has ironik bir ikilem. Habertürk’ün dijital ortamda hayatına devam edeceği söyleniyor. Radikal ve Yeni Yüzyıl gazetelerinde olduğu gibi, bu aslında yumuşak bir kapanış ve çıkış anlamına geliyor. Bir gazete daha basın çöplüğünde yerini alıyor...