Bir zamanlar pek çok kuruluş; bizzat kendi adı için, yeni ürünleri için ve/veya kamuoyunu çok ilgilendirebileceği gibi; yarışmanın da bir reklâm ve tanıtım unsuru olduğunu bilerek, ‘isim bulma yarışmaları’ açılırdı. Uygun tanıtım mecraları kullanılarak, şuna isim bulun bu kadar para kazanın gibisinden halka duyurulurdu.

50 yıllık öyküdür muhtemelen ama iyi hatırlıyorum. Günaydın gazetesi de Anadol otomobil de böyle kampanyalar sonucu kullanılan isimlerini buldular. Öneren de uzun uzun gerekçesini açıklardı.

Araştırmacı, yazar Gökhan Akçura dostumun sosyal medya sayfasından aktardığı üzere; İstanbul’da bir de rakı ismi yarışması açılmış.

EN GÜZEL RAKI İSMİNİ BULMA YARIŞMASI

“1930'lu yılların başlarında İstanbul Bakkallar Kooperatifi piyasaya süreceği rakı için bir isim bulma yarışması açar. O zamanlar herkes istediği gibi rakı çıkarıyor, daha Tekel filan ortada yok. Rakı fiyatları da anasının gözü değil... Neyse, gelen isimler de ilginç. Yandım Allah, Son Hatıra, Bekri Mustafa filan... Hikâyesini merak eden okusun” diyerek, adres gösteriyor: İnternet tabii ki… Ekteki haber/ilan metninde de göreceğiniz gibi; eperce ilgi gören bir yarışma olmuş…

Bu arada son birkaç yıldır; reklâm sektörümüz güzel işlere imza atıyor. Sadece Ramazan günleri ve bayram arifelerinde değil, artık genellikle vurucu metin ve görsel yanlarıyla; hatta iyi oyuncularla çalışarak, pek güzel işler çıkarıyor. Biri de rakı ile ilgili ve bugünlerde yayımlanıyor. Sosyal medyada çokça fikir ileri sürenler var ve olumlu şeyler yazılıyor. Meyhaneler başrolde… Rakı ise esas oğlan gibi…

BİR REKLÂM, İNSANLARI AĞLATABİLİR Mİ?

Hayatım boyu hepi topu ve beğenmemek üzere bir tek rakı içmişimdir. Yani, dublenin yarısı kadar. Yoksa yılda bir şarap da içerim, zaman zaman o bir yılı atlasam da. Eminim bu reklamın metin yazarı şair dostum benim zaten arkadaşımdır. Çok belli ki, bir rakı masasının çevresinde dönerek, kalplere dokunmak, gözyaşlarına boğmak da az marifet değildir. Sanat yönetmeni, rejisör, kameraman hepsi can dostlarımdır, garanti. Yoksa, kim beni bu kadar iyi bilir de içmeyen heriflere de gelsin diye, bir reklâm filmi çeker. Seslendiren mi, onu da biliyorum ama dublajdan para kazanmayı kendine yediremezdi eskiden, adını söylemeyeyim şimdi. Çın çın... Afiyet şeker olsun, dostlar…

RAKIYI KOKUSUNDAN TANIRIM BEN…

Rakı hiç içmediğimi söyledim ama ilk yazımızda da olduğu gibi ben hem ilk delikanlılık günlerimi hem de daha ileri gençlik yaşlarımı; rahmetli peder beyin meyhanesinde geçirdim. Beyoğlu’nda… Gene bir vakitler bu meyhane henüz açılmamış ve peder bey; Aksaray meydandan Vatan Caddesine dönülen ve eskiden İSKİ binasının önünde sıralanmış olan barakalardan birinde şarküteri ve tekel ürünleri satarlardı. Bu barakalar yol inşaatına kurban gitti ve topluca tam karşı sol çapraza cadde girişinde, aynı hareketliliğe sahip bir yere konduruldular.

Bir gün Tekel’in koca burunlu kamyonu haldur haldur gelerek şarküteri dükkânının önüne park etti. Rakılar da biralar da ağır ahşap kasalarda taşınırdı; kendileri boşken bile ağır olurdu. Biralar, iki koltuk altında ikişer de ellere; biraz ağır kaçsa da 6 kasa olarak kamyondan dükkâna taşınabilirdi. Ama rakıları Tekel işçileri getirirdi. Bizden de meyhanelere giderdi akşam üzerleri. İşçi abimiz yorulmuş olsa gerek; koca rakı kasasını kaldırıma döktü ve her yer anason koktu… Yıllar içinde ki, ben hâlâ ufak çocuğum; babam bizi Beykoz’da pikniğe götürürken fark ettim ki; Paşabahçe’ye gelmeden yokuşun tepesinde de (herhalde yokuştan dolayı) bir kamyon devrilmiş ve her yer anason kokuyordu. Bunu söyleyince babam ters ters bakmıştı. Oysa solda deniz kenarında rakı fabrikası varmış. Birbirine eş pek çok bina. Tütün Deposu veya İçki Fabrikası olarak çoğunu görmüşsünüzdür. Üsküdar – Harem yolunun başında vardı, Dalan yıktırdı. Neyseki, Üsküdar’a gelmeden önce olanı bir şirketin merkezi de güzelce duruyor. Bir başkası yanılmıyorsam, Haliç girişinde Kadir Has Üniversitesi binalarından biri. Bir başka tütün deposu da, Tophane’de Açık Radyo’nun evi durumunda…

Galiba bir diğer yazımızda meyhane, rakı ve içki kitaplarından, dükkânlarından da söz etmeliyim…