Kurulacağı kesin olduğu anlaşılan Ahmet Davutoğlu ve Abdullah Gül-Ali Babacan ikilisinin önderliğindeki yeni ''AKP''lerin (isimleri ne olursa olsun, ben yeni ''AKP'' diyorum), her ne kadar kuruluş manifestolarında ''demokrasi'', ''özgürlükler'', ''insan hakları'', ''adalet ve düşünce özgürlüğü'' kavramları geçse de bu değerlerle hiç ilgili olmayacağını söylememiz sanırım abartı değildir. Nedenine gelince, söz konusu kavramların yerlerde süründüğü 17 yıllık AKP döneminde, bu kişilerin tavrı nasıl olmuştur? Örneğin Abdullah Gül 2014 yılına kadar Cumhurbaşkanıdır ve AKP'den gelen tüm anti demokratik kanunları itirazsız, noter gibi onaylamıştır. Davutoğlu ile Babacan ise, özelleştirmelerin ve betonlaşmaya, ithalata dayalı tüketim ağırlıklı mevcut soygun ve talanın hakim olduğu ekonomik yapının, özgürlüklerin ortadan kaldırıldığı , baskı ve şiddetin en katmerlisinin hüküm sürdüğü toplumsal yaşamın asıl mimarları olduklarını kim inkar edebilir? Yani bu cenahtan, son 17 yıl boyunca ülkemizde yaşanan tüm tahribatlardan bu zatların sorumluklarına dair tek bir kelime duyulmamıştır.

17 yıllık AKP iktidarının mihenk noktası menfaat birliğidir. Özellikle birkaç yıl öncesine kadar menfaat ağları içinde yer alan kurucu ortak irade son yıllarda yerini Erdoğan iradesine bıraktığı tek adam rejiminin yönetemezliği ve seçim yenilgileri, toplumsal sorunların hiçbir konusunda farklı düşünmeyen eski AKP'liler arasında çatlaklar yarattı. İMF programının tek adamla yönetilemeyeceği ülkedeki komprador burjuvaziyi temsil eden TÜSİAD tarafından da anlaşıldığı için yeni arayışlar hız kazanmışa benziyor. Ancak bilinmelidir ki, AKP içindeki gerek kişisel, gerekse grupsal ve psikolojik mahiyetteki yaşanan bu çatlaklarla ortaya çıkan ayrışma belirtileri, asla düşünsel ve ideolojik ayrışmaya denk gelmiyor. Eskileri olsun, mevcutları olsun, AKP'de var olan asıl zihniyetin tevhidi ve ümmetçi bakıştır. Farklılık gibi görünen yalnızca siyasal taktik ve takiyyelerden ibarettir. Yani söz konusu şeriat talebi olunca, orada bir ayrışma göremezsiniz. Güçsüz iken ''demokrasi trenine'' binerler, iktidar olunca da tüm kamu hizmetlerini ve kamusal alanı dini referanslara göre planlarlar.

Davutoğlu'nun geçen günkü RS (Radyo Sputnik) FM'deki açıklamalarına göre sorunun temelinde düşünsel ve ideolojik bir fark olmadığı ve iktidar menfaatlerini paylaşamamaktan kaynaklandığını anlıyoruz. Babacan-Gül ikilisinin de mevcut AKP ile aynı doğrultuda çelişkileri olduğunu anlatmaya gerek yok.

Öte yandan gazetelerden okuduklarımıza göre, Davutoğlu ve Gül-Babacan ikilisi, aşırı yıpranmış sadece AKP tabanına güvenerek, partiden koparacakları kadrolarla sınırlı bir strateji ve parti kurmayacakları belli. Merkez sağ ile birlikte adları geçmişte ''sol'' veya özgürlüklerden yana oldukları anılan kişileri de yeni partilerinin vitrinine koyacakları dillendirilen gelişmeler arasında.

Akıldan çıkarılmaması gereken önemli noktalardan biri de, AKP veya türevleri niteliğindeki yeni parti girişimleri siyasal İslamcı projeler olduğu gerçeğidir. Siyasal İslamcılık ise, küresel kapitalizmin hizmetinde yönetmeye çalıştığı toplum üzerinde İslamcı hegemonya kurma projesidir. ''Politik İslam, antiemperyalist perspektifi reddedip, onun yerine, ''anti-Batı'' (neredeyse anti- Hristiyan) bir pozisyon benimsedi. Böylece söz konusu toplumları bir çıkmaza hapsediyor ve küresel emperyalist sistemin yayılması ve dünyayı denetim altına alması karşısında bir engel oluşturmuyor. Politik İslam sadece bazı konularda (toplumda kadının statüsü gibi) gerici değil, aynı zamanda Müslüman olmayanlara karşı yürüttüğü fanatik ''aşırılıklardan'' da (Mısır'da Koptlara karşı olduğu gibi) sorumlu. Politik İslam temelde gericidir. Dolayısıyla, toplumların ilerleme ve kurtuluş mücadelesine katılabilmesi mümkün değildir. '' ( Samir Amin. Modernite, Demokrasi ve Din. Yordam Yayınları Sayfa 89)

Neticede İslamcılık antikapitalist olmayan gerici bir burjuva hareket olup, toplumsal mücadele sürecinin her aşamasında sermaye, NATO, AB, ve ABD lehine tavır alır. Politik İslamcılık emperyalizm yanlısı bu tavrını ''milletimizin dinini, geleneklerini ve tarihsel değerlerini biz savunuyoruz, bizi yok etmeye çalışan batı değerlerine ve moderniteye karşı mücadele ediyoruz '' diyerek perdelemeye çalışmaktadır.

Demokrasi ve özgürlükleri savunan herkesin politik İslam'ın bu tutumuna karşı emekten, emekçilerden, özgürlüklerden yana sınıfsal bakış açısıyla mücadele olacaktır, olmalıdır. Davutoğlu veya Abdullah Gül-Ali Babacan ikilisinin kuracakları söylenen partilerden çare beklemek deyim yerindeyse rüzgar ekip fırtına biçmektir. Gerçek özgürlükçü solun böyle bir beklentisi ve çizgisi olamaz. 6. Filo'yu kabe yapanlarla, denize dökenlerin dünyası asla aynı olamaz.